Dördüncü Osman

28 Mayıs 2010 Cuma

Yarışmalar Başladı

Yarışmalar Başladı

8. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları grup elemeleri Kızılcahamam'da gerçekleştirilen bir açılış programıyla başladı. Açılış programında ülekelerden gelen öğrenciler kendi dillerinde tüm Türkiye'yi selamladılar.

Bütün etkinliklerin fotoğraflarını albümümüzden takip edebilirsiniz.

27.05.2010 13:15

Fotoğraflar için tıklayınız.

Ali Taran'dan Türkçe Olimpiyatları'na Özel Reklam Filmi

Ali Taran'dan Türkçe Olimpiyatları'na Özel Reklam Filmi

Reklam çekimlerinde özel Greenbox tekniği ve Morph efekti kullanan Ali Taran, 8.Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nın sloganı olan "Aynı dili konuşuyoruz" ifadesine uygun bir konsept hazırladı. Sevgi, dostluk, barış ve kardeşlik temaları işlenen reklam filminde, ünlü simalar her bir kıtayı temsil eden çocuk yüzleriyle bütünleşti.

Reklam filminde yer alan isimler ve çocuklar söyledikleri "Türkçe bir dünya / herkesin / sevgiyi / saygıyı / mutluluğu paylaştığı / birbirlerinin sevinçlerine / hüzünlerine / ortak olduğu / aynı dili konuşan bir dünya / Türkçe bir dünya / güzelliklerin / iyiliklerin / barışın / sevginin peşinde / aynı dili konuşan bir dünya / Türkçe bir dünya / gelin / bu dünyayı / birlikte hayal edelim / birlikte gerçekleştirelim." kelime öbekleri ile rengarenk bir görüntü oluşturdu.

DSP Lideri Olimpiyat Çocuklarını Ağırladı

DSP Genel Başkanı Masum Türker, 8. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları için 5 ayrı ülkeden Türkiye'ye gelen öğrencileri kabul etti.

Gürcistan, Belarus, Ukrayna, Arnavutluk ve Arjantin'den gelen 6 öğrenci, ziyarette Türkçe şiirler okudu ve şarkılar söyledi. Öğrencilerin performansına hayran kalan DSP lideri, Türkçe Olimpiyatları'nın Türkiye'nin uluslararası ilişkileri bakımından değerlendirilmesi gereken bir olay olduğunu vurguladı. Türkçenin yabancı öğrenciler tarafından öğrenilmesinin uluslararası arenada Türkiye'ye daha kolay bir zemin sağlayacağını dile getiren Türker, "Türkiye dış politikada belirleyici mi, yoksa verilen görevleri yerine getiren mi olacak? Bu olay, bu açıdan da önemli. Bugüne kadar hep tersiydi. Biz onların dilini öğreniyorduk. Şimdi onlar bizim dilimizi öğreniyor." dedi. Türker, yabancı öğrencilerin Türkçe konuşmasının, "etnik köken ne olursa olsun dil birliğinin ne kadar önemli olduğunu" ortaya koyduğuna da dikkat çekti.

CİHAN

Herkes İngilizce,Onlar Türkçe Öğreniyor

Herkes İngilizce, Onlar Türkçe Öğreniyor

İngiltere'den olimpiyatlara katılan Camilla Aba, 'Mihriban'ı söylüyor. Türk yemeklerini çok seven, sucuklu yumurta ve baklavaya bayılan Camilla, birçok Türk sanat müziği parçasını ezberlemiş.

Kendisine 2,5 saatlik mesafedeki Türk kültür merkezinin aktivitelerini kaçırmayan genç kız, Türkçeyi çok sevdiğini, birçok Türk arkadaşı olduğunu, hatta en iyi arkadaşının da bir Türk olduğunu anlatıyor. İskoçya'dan gelen Samantha Davidson, Mevlânâ'dan 'Beri Gel' şiirini okuyor. Türkçeyi hafta sonu gittiği Türk okulu Gonca'da öğrenen genç kız, daha önce tatil için Türkiye'ye gelmiş. Samantha, Türkçeyi çok sevdiği için öğrendiğini vurguluyor. İrlanda'dan olimpiyatlara katılan Patrick Senn ise geleneksel kral kıyafeti içinde Orhan Veli'den 'İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı' şiirini okuyor. İstanbul'u ilk kez birkaç gün önce gördüğünü ve çok beğendiğini belirten Patrick, Türkçeyi hafta sonu gittiği Türk okulunda öğrenmiş. 11 yaşında olan İrlandalı öğrenci, tatil için daha önce Türkiye'ye gelmiş. 3 senedir Türkçe öğrenen Patrick, fanatik Galatasaraylı.

ZAMAN

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Anadolu'da Olimpiyat Rüzgarı Esiyor

Anadolu'da olimpiyat rüzgârı esiyor

Türkçe Öğretimi Derneği (TÜRKÇEDER) tarafından bu yıl 8.'si düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları kapsamında 120 ülkeden Türkiye'ye gelen 750 öğrenci yurdun dört bir yanında sevgi rüzgârları estiriyor.

Gittikleri her yerde büyük bir coşkuyla karşılanan öğrenciler, düzgün Türkçeleri ve Türk kültürünü yansıtan sıcak diyaloglarıyla da insanları kendilerine hayran bırakıyor.

Olimpiyatlar kapsamında dün Trabzon'a gelen 22 ülkeden 56 öğrenci de ziyaret ve gezilerini sürdürüyor. Öğrenciler, bugün gruplar halinde ildeki kamu ve sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etti.

Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık da konuk öğrencilerden bir grubu makamında kabul etti. Dünyanın değişik ülkesinden gelen öğrencileri Türkçe seslenerek karşılayan Vali Kızılcık, konuk öğrencilerle Türkçe iletişim kurmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Dünyanın dört bir yanındaki Türk okullarının Türkçe öğretimi açısından son derece büyük hizmetler ettiğini gördüğünü ve onlarla da gurur duyduğunu ifade eden Kızılcık, öğrencilere şunları söyledi:

"Bizim temel hedefimiz, sizlerin bir birey olarak oralarda bilimin ışığında aydınlanıp tüm insanları, insanlığın değerlerine hoşgörülü ve sevgi ile yaklaşarak mutlu bir şekilde dünya insanını yaşamasına katkı sağlamak. Sizleri Trabzon Valisi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir valisi olarak burada ağırlamaktan ve sizlerle Türkçe konuşuyor olmaktan gurur duyuyorum. İnşallah sizlerle daha huzurlu, daha mutlu, daha barışçıl ve sevginin hakim olduğu bir dünyayı hep beraber kurmuş olacağız."

Mozambikli Bangaina Jose'nin söylediği Sivasın Yolları şarkısına alkışlarla eşlik eden Vali Kızılcık, öğrencilere çeşitli hediyeler verdi.

Trabzon Cumhuriyet Başsavcısı Gökhan Karaburun da öğrencilerden bir başka grubu makamında kabul etti.

Karaburun, öğrencilerle teker teker tanışırken, Gürcistanlı Vano Duvalisvili'ye hangi takımı tuttuğunu sordu. Duvalisvili'nin 'Kara kartal abi' cevabı ise gülüşmelere neden oldu. Öğrenciler daha sonra Karaburun'un isteği üzerine Türkçe şarkılar seslendirerek yetenekleri sergiledi.

Başsavcı Karaburun, 21 yüzyılın kültürlerin mücadelesinin olduğu bir yüzyıl olduğunu belirterek, "Bu anlamda sizlere teşekkür ediyorum. Bu gençlere kültürümüzü öğretiyorsunuz, bunu teşvik ediyorsunuz. Hakikaten çok mutlu oldum, gurur duydum." dedi.

Olimpiyatları kapsamında Trabzon'a gelen 22 ülkeden 52 öğrenciden oluşan Turne Grubu, bu akşam (28 Mayıs) Akçaabat Fatih Stadı'nda gösteri yapacak.

CİHAN

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

22 Mayıs 2010 Cumartesi

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları Tanıtım Filmi

Türkçe Olimpiyatları her sene olduğu gibi bu senede büyük ihtişamıyla bizlerle bulaşacak.Nice emeğin,gayretin verdiği sonuca hep birlikte şahit olacağız...
Dünyanın çeşitli yerlerinde güzel Türkçe'mizin konuşulduğunu duymak,bir Afrikalıdan bir İngilizden bir Avusturalyalıdan kültürümüzün esintilerini görmek gerçekten gurur verici bir olay...Bu organizasyonun dahada gelişerek devam etmesi büyük temennimiz....
8.Türkçe Olimpiyatlarının tanıtım filmi bir kez daha bu organizasyonun güzelliğini gösteriyor...

8.ULUSLARASI TÜRKÇE OLİMPİYATLARI TANITIM FİLMİ




Ön İzleme Resimleri;

Resim

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Türkçe Olimpiyatları Tarihe Altın Harflerle Yazılacak

Resim

Türkçe Olimpiyatları tarihe altın harflerle yazılacak

Dünya çocuklarını sevgi dili Türkçe etrafında buluşturan Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'na 4 gün kaldı. Bu yıl sekizincisi düzenlenen yarışmaya, 120 ülkeden 750 öğrenci ile 300 öğretmen katılacak.

26 Mayıs'ta Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirilecek görkemli bir açılış töreni ile başlayacak olan olimpiyatlar, 10 Haziran'da sona erecek.

Resim

Organizasyonun tanıtımı için Ankara Rixos Otel'de yapılan basın toplantısında konuşan Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Türkçenin artık evrensel bir dil olduğunu söyledi. Olimpiyatların tarihe altın harflerle yazılacak bir destan olduğunu vurgulayan Akalın, dünyanın 46 ülkesinde Türkçenin en az bir ortaöğretim kurumunda yabancı dil olarak, 24 ülkede Türkoloji araştırma merkezlerinde, 9 ülkede ise Türkçe öğretim yapan üniversitede okutulduğu bilgisini verdi. Birleşmiş Milletler'e kayıtlı 192 ülke olduğunu, Türkçenin bu ülkelerin 4'te 3'ünde öğretildiğini anlatan TDK Başkanı, çok yakın gelecekte dünyada Türkçe konuşan nüfusun önemli oranda artacağını kaydetti. Akalın, Türkçenin evrensel bir dil olmasında yurtdışındaki Türk okullarının büyük katkı sağladığının altını çizdi.

Türkçe Öğretimi Derneği tarafından düzenlenen olimpiyat etkinlikleri bu yıl 14 büyükşehirde yapılacak. Bayram havası, Ankara ve İstanbul'un yanı sıra Trabzon, Samsun, Bursa, Malatya, Konya, Kayseri, İzmir, Erzurum, Gaziantep, Antalya, Manisa, Kahramanmaraş'ta yapılacak etkinlikler ile Türkiye geneline yayılacak. Dolmabahçe'deki açılış töreninin sunuculuğunu ünlü sunucu ve oyuncu Kadir Çöpdemir yapacak. Bu sene ilk kez gerçekleştirilen halkoyunları finalini ise ünlü türkücü Orhan Hakalmaz sunacak. 31 Mayıs'ta Bursa'da halkoyunları finali, 1 Haziran'da İstanbul'da şarkı finali, 3 Haziran'da Konya'da şiir finali yapılacak. Ödül töreni, 5 Haziran'da Ankara Arena Spor Salonu'nda gerçekleşecek. Ödül töreninde, olimpiyatlarda her yıl verilen 'özel ödül'lerden Atatürk Türk Dili Ödülü bu yıl İspanya Başbakanı ve Medeniyetler İttifakı Eşbaşkanı Jose Luis Rodriguez Zapatero adına Ankara Büyükelçisi Joan Clos Matheu'ya verilecek.

ZAMAN

21 Mayıs 2010 Cuma

Türkçe Olimpiyatları'na "En İyi Organizasyon"Ödülü

Bu yıl 8.si düzenlenecek Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, 'En iyi çocuk organizasyonu' ödülüne layık görüldü.

Çocuk duyarlılığı konusunda kamuoyu oluşturmak amacıyla kurulan Çocuk Markaları Derneği (Children's Brands Academy-CBA), çocuklara hizmet veren markaların en iyilerini ödüllendirdi. Çocuklarla ilgili hizmet veren tüm kurum ve kuruluşların CBA bünyesinde oluşturduğu komisyonda yapılan değerlendirmede hazır giyimden televizyon yayıncılığına, yazılı basından gıdaya, en iyi sosyal sorumluluk projesinden en iyi mesaj veren bankaya kadar 24 dalda 'en iyiler' belirlendi. Buna göre 'En iyi çocuk organizasyonu' ödülünü Uluslararası Türkçe Olimpiyatları almaya hak kazandı. En iyi çocuk hazır giyim markası LC Waikiki, en iyi çocuk internet eğitim programı TTNet Vitamin olurken en iyi çocuk kanalı TRT Çocuk, en iyi çocuk hastanesi Medical Park seçildi.

26 Mayıs ile 10 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek 8. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'na bu yıl 120 ülkeden 750 öğrenci katılacak.

ZAMAN / İ.Asalioğl

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Türkçe Olimpiyatları Dergisi Okuyucuyla Buluşuyor

Mersin'in Erdemli ilçesi Sıraç köyünde yaşayan Mehmet ve Raziye Gülbay çifti, Senegal'e gönderdikleri oğulları Erol'u bir yıldır görmemişlerdi.

Erol öğretmen, Senegal'den üç siyahi öğrencisiyle Türkiye'ye gelmiştir ama ailesinin yanına, Erdemli'ye kadar gidecek vakti yoktur. Öğrencileri Kayseri'de yapılacak olimpiyat finallerine katılacak; o da öğrencilerini bırakıp gidemeyecektir. Yürümekte zorluk çeken kanser hastası babası ve yaşlı annesi köylerinden kalkıp oğullarını görmek için Kayseri'ye gelirler. Bir yıldır görmedikleri oğullarıyla otogarda sadece iki saat görüşür ve ayrılırlar. Erol öğretmenin yanında getirdiği esmer çocuklar, "Nasılsınız, iyi misiniz?" diye, öğretmenlerinin yaşlı anne-babasının elini öperler... O iki yaşlı insan, bu hale şaşar kalır... Uzak bir gurbete gönderdikleri oğullarının evine bile gelememesine mi üzülsünler, yoksa o uzak ülkeden gelen sevimli esmer çocukların Türkçe konuşarak ellerini öpmesine mi sevinsinler, bilemezler... Sevinçle hüznün iç içe geçtiği bu yürek burkucu öykü, bugünlerde yavaş yavaş haberlerini duymaya başladığımız Türkçe Olimpiyatları'nın ilk sayısı yayımlanan dergisinde geçiyor.

Bu yıl 8.si gerçekleştirilecek olan Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, etkinliklerin daha geniş kitlelere tanıtılması amacıyla bir dergi yayımladı. İlk sayısı bugün bayilerde olan dergide, olimpiyatların dünden bugüne tarihi, dünyanın yaklaşık 120 ülkesinde eğitim gönüllüsü olarak çalışan öğretmenlerin hikâyeleri ve Türkçenin dünyada yayılma alanını her geçen gün genişletmesi işleniyor. Arnavutluk iç savaşı sırasında öğretmenlerin bütün tehlikelere rağmen okulu terk etmeyişleri, unutulmaz bir fedakarlık destanı olarak hafızalardaki yerini koruyor. Dergide yer alan bu ve benzer pek çok olay, Türkçe sevdalısı öğretmenlerin olimpiyatları bugün herkesin gurur duyduğu bir seviyeye nasıl getirdiklerini gözler önüne seriyor. Farklı görüşlerden yazar, düşünür ve sanatçılar da olimpiyatlar ve Türk okulları hakkındaki değerlendirmelerinde hep bu başarının kahramanları olarak öğretmenleri selamlıyor.
Türkçe Olimpiyatları Tertip Komitesi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam, kendisiyle yapılan röportajda, 17 ülke ile başlayıp bugün 120 ülkeye ulaşan olimpiyat organizasyonunu anlatıyor. Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın ise olimpiyatların Türkçenin yaygınlaşması açısından ifa ettiği görevi ortaya koyuyor. Edebiyat, sinema, müzik, reklam ve gösteri dünyasından çok sayıda ünlü isim de yaptıkları değerlendirmede, Türkçe Olimpiyatları'nın Türkiye'nin dünyadaki en büyük markası olduğu görüşünde birleşiyor. Fatih Kısaparmak, Serdar Ortaç, Mehmet Ali Birand, Oktay Kaynarca, Hakan Şükür, Deniz Arcak gibi ünlüler, kendileriyle yapılan röportajlarda Türkçe Olimpiyatları'na dair izlenimlerini aktarıyor. Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Kemal Karpat, Ahmet Turan Alkan ve Dr. M. Ali Kılıçbay ise dergiye Türk okulları ve olimpiyatlarla ilgili değerlendirmelerini içeren birer makale ile katkıda bulunuyor. Prof. Dr. Karpat'ın bir cümlesi, pek çok şeyi anlatmaya yetiyor: "Bu okulları daha yakından tanımak ve takdir etmek, her Türk'ün vazifesidir. Gerçekten bu okullar kuruluş ve Türkiye'nin dışarıya açılması ve tanıtılması bakımından iftihar edilecek bir seviyededir."

ZAMAN

Türkçeyi Nasıl Öğretiyorlar?

Sedat Gülmez

Yaklaşık 20 yıldır dünyanın farklı coğrafyalarında hizmet veren Türk okulları, Türkçeye samimiyet, saygı, vefa ve sevgi gibi anlamlar yüklenmesini sağladı. Peki, hâlihazırda devam eden süreç bu noktaya nasıl ulaştı?

‘Türkçeyi nasıl öğretiyorlar?”, yurt dışındaki Türk okullarıyla alakalı şimdiye kadar ortaya atılan binlerce sualden sadece biri. Üstelik cevabı çok çetrefilli değil. İşini sevme, bulunduğu ülkenin hassasiyetlerini gözetme, öğrencilerle diyaloğu yüksek tutma ve tabii çok çalışma… Fakat zikredilenler, izahta ne kadar başarılı?

Bugün dünya genelinde eğitimcilerin çoğu, ‘Dil öğrenmek mi yoksa öğretmek mi daha zor?’ ikileminden çıkamadı. Meseleyi netleştirme adına yeni sorular üretelim: Türkiye’de mi yoksa İngiltere’de mi İngilizce öğrenmek daha kolay? Pratik ihtimali yönüyle İngiltere daha cazip. Ya öğretme? Eğitimci hangisinde daha rahat çalışır? Birinci şık burada da ön plana çıkıyor. Demek ki farklı bir coğrafyada dil öğretilirken zorlanılıyor. İngilizcenin yaygınlığına rağmen durum böyleyken diğerleri için sürecin karışıklığını fark etmek hiç de zor değil.

İrdelemeyi Türkçeyle sürdürürsek… 1990’ların başı hatta 2000’e kadar uluslararası düzeydeki etkinliği neydi? Oysa Soğuk Savaş döneminde “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” söylemiyle gücünün genişliğine atıf yapılırdı. Yüz milyonlarca insanın konuştuğu canlı bir Türkçeden bahsedilirdi. Sovyetler’in yıkılması temenni edilir, Orta Asya’daki “dini, ırkı ve dili bir” kardeşlerle buluşulacak günlerin hayali kurulurdu. Fakat Sovyetler’in dağılması pembe hülyaları gerçeğe dönüştürmediği gibi acı bir hakikati de yüzlere çarptı. Kendi aralarında dahi Rusça haricinde anlaşmaları güç bir Türkî Cumhuriyetler vardı, karşıda. İçtenlik ve samimiyet yüksekti ama insanlar birbirini anla(ya)mıyordu. Kısacası Türkiye Türkçesi, anavatanında “yabancı dil” pozisyonundaydı. Sıkıntıyı ilk fark eden ve yaşayanlar, arkasında gönül ehli müteşebbislerin desteği okul açma gayesiyle Orta Asya’ya gelen öğretmenlerdi.

Binalar tutuluyor, onarılıyor, sınıflar hazırlanıyor, öğrenciler bulunuyor, öğretmen derse giriyor ancak talebelerle hoca anlaşamıyordu. Materyal de eksik kaldığından devreye jest ve mimikler giriyor, çat pat diyaloglar kuruluyordu. Tabii selefler, haleflerinin de aynı sıkıntılara girmemesi için not defterlerine buldukları çözümleri yazıyor ve yeni gelenlerin eline “Bunlara dikkat et!” uyarısıyla veriyordu. Böylece Mehmet Müjde gibi acemiler de yeni problemlerle karşılaşmadan sisteme giriyordu: “90’ların ikinci yarısında Başkurdistan’a gitmiştim. Benden önce birilerinin gelmesinin nimetlerinden faydalandım tabii. Yine de nasıl anlatacağım heyecanı vardı. Sonra Türkçe bilen bir öğrenciyi yanıma alıp girdim sınıfa. O an öyle rahatlamıştım ki istediklerimi söyleyebildim ve heyecanım azaldı.” Önceleri basit kelime, cümle ve gündelik dil egzersizleri yapılıyordu. Yetmiyor, yatılı eğitim fırsata dönüştürülüp her an öğrencilerle geçiriliyor, böylece dil eğitimi sınıf dışına taşıyordu

Sabah Pirinç,Öğle Pirinç,Akşam Pirinç

Tabii bir yandan da okul sayısı artıyordu. Bu yükselen tempo ve sistemli hareket demekti. Öğretmen açığı pek yaşanmıyordu ama materyal sıkıntısı kendini hissettiriyordu. Artık sağa sola alınan notlardan ziyade düzenli hazırlanmış kaynaklar gerekiyordu. İhtiyaç, yabancılara Türkçe öğretim setleri hazırlayan bugünkü Dil Set Yayınları’nın ilk şeklini doğurdu. Öğretmeler Türkiye’ye geliyor, bulundukları ülkelerin kültürünü, sosyal yapısını, ekonomik durumunu, insan ilişkilerini anlatıyor, eserlerde söz konusu inceliklere dikkat ediliyordu. Yoksa Kasım Aksoy’un Madagaskar’da yaşadıkları gibi mahcubiyete kapı aralayan durumlarla karşılaşılabilirdi: “Bir gün kahvaltıyı anlatıyorum sınıfta. Kültürümüze göre zeytin, reçel, bal sıralıyorum. Öğrencilerden biri gülerek ‘Öğretmenim bu kadar şeyi kahvaltıda mı yiyorsunuz?’ sorusunu yöneltti. Evet, deyince ‘Bizde sabah pirinç, öğle pirinç, akşam pirinç…’ demesin mi? O an çok utanmıştım.”

Tam işler rayına oturuyor derken ilk günler cılız kalan ancak okul sayısı arttıkça yayılan ve zihinleri karıştırmaya açık yeni problemler belirdi. Meselenin samimiyetine inananların yanında “Amaçları neydi?”, “Matematik, fen bilimleri, İngilizce tamam; Türkçe ne alaka?” “Türkçülük için mi geldiler?” veya “Müslümanlık propagandası mı yapmaya çalışıyorsunuz?” minvalinde korkuya kapılan –ki söz konusu hislerin oluşmasında Türkiye’den kimi mihrakların mesnetsiz karalama kampanyalarının da etkisi büyüktü– kişiler beliriyordu. İngilizce, matematik, fen ve sosyal bilimler hususunda gerekli izahatlar yüreklere su serpiyordu ama Türkçe dersi ve öğretmenleri daha çetin imtihanlara maruz kalıyordu.

Nihayet “dilciler” engelleri aşmayı “dili” kullanmada buldu. Başta Türkçe öğretmenleri tüm eğitimciler, artık mevzuyu öğrencilerin gönlünden velilerin ve toplumun gönlüne yaymaya niyetlendi. Öğrencilerle klasik hoca-öğrenci diyaloğunun ötesinde bir iletişim kanalı kuruluyordu. Fikriyat bu yönde evrildikçe sınıflarda Türkçe öğretme ve öğrenme süreci kolaylaşıyordu. Artık öğrenciler “Bir dil bir insan!” mantığıyla Türkçenin gelecekte kendilerine açacağı kapıları hayal ediyordu. Çocuklar anne babalarıyla öğretmenleri arasında tercümanlık yapabilecek seviyeye geldikçe ebeveynlerin memnuniyeti artıyordu.

Zamanla başta matematik olmak üzere diğer derslerde alınan ulusal ve uluslararası başarılar okulların prestijini artırdı. Artık üst düzey devlet yöneticileri dahi çocuklarını veya yakınlarını buralarda okutmayı arzuluyordu. Talepler artıyor, sınırlı kontenjan yüzünden sınavlar açılıyor, önce yüzlerce ardından binlerce aday kazanabilmek için ter döküyordu. Yer yer torpil teklifleri bile alınıyordu. Gelişmeler, aleyhte propagandaları boşa çıkarıyordu.

İlerleyen dönemlerde farklı yarışmalarla kaynaşmalar artıyordu. Ulusal düzeydeki Türkçe yarışmaları da bunlardan biriydi. Başta Orta Asya olmak üzere imkânı el veren coğrafyalarda okullar kendi aralarında dil öğretimi temelinde yarışıyor, birinciler onore ediliyordu. Benimsendikçe yaygınlığı artan Türkçe maratonlarının uluslararası düzeye taşınması gündeme gelince de değişik bir coşku başlıyordu. Tahmin edilenden büyük rağbet görünce de heyecan artıyor, yeni yarışma dalları oluşturuluyordu.

Nihayet Türkçe Olimpiyatları ismini alan organizasyon dile dönük ilgiyi artırıyor, bu da Türkçe öğretmenlerinin işini kolaylaştırıyordu. Öğrenciler önlerindeki Türkiye’ye gitme ve madalya ile dönme ihtimalini değerlendirebilmek gayesiyle Türkçeye ayırdıkları vakti artırıyordu. M. Azad Boztaş gibi öğretmenler de talebelerini ikna için olimpiyat kozunu iyi kullanıyordu: “Tanzanya gibi beyaz adamın kötü olduğunu düşünen bir ülkedesiniz ve beyazsınız. O insanlar size güvenip çocuklarını emanet ediyor ve Türkiye’ye gönderiyor. Evvela bu değinilmesi gereken bir husus. Sonra öğrencilerde yer yer çekinceler var, bunu aşmanız lazım. Ancak katıldığımız bir olimpiyattan sonra ülkeye gümüş madalya getirmemiz işimizi kolaylaştırdı. Ödül alan Hashim Hilal Bhoki isimli öğrencimiz diğerlerine örnek teşkil etti. Artık diğerleri de olimpiyat gayesiyle Türkçeye daha fazla ilgi gösteriyor.”

Gelinen aşamada Türkçe önündeki engeller azaldı denilebilir. İlk anda Orta Asya’da Rusça, Afrika’da İngilizce karşısındaki eziklik zamanla değişiyor. Hatta yarış yer yer atbaşı gidiyor. Tabii Avrupa ve Amerika için diğerlerine nazaran aşılması gereken hususlar var. Çünkü her yeni ulaşılan memlekette daha öncekilerde karşılaşılan problem süreci neredeyse aynı suale kilitleniyor: “Niye Türkçe öğreneceğim?” Lakin şu rahatlıkla söylenebilir ki şimdiye kadar elde edilen tecrübe engelleri daha kısa sürede aşmada büyük getiri sağlıyor.

Aslında süreci daha iyi anlayabilmek için Türkçe öğretmenlerinin tecrübeleri iyi misaller veriyor. Her şeyden önce bu insanların sevdiklerinden ayrılıp vatanlarından uzak bir coğrafyaya gitmesi ve bunu yaparken de şahsi anlamda büyük idealler hülyasıyla yola çıkması ne kadar çok dillendirilse de tekrar tekrar dikkatle incelenmeli. Çünkü onlar sadece “Yapılması gereken bir iş için bana ihtiyaç var!” düşüncesiyle yola çıktı. Yoksa 2000’den bu yana Arnavutluk’ta bulunan Adem Çalışkan, ebeveyninden iki yıllık izin alıp yola çıkmasına rağmen 5 senedir Bangladeş’te hizmet veren Ahmet Makan, Kamboçya derken Avustralya gibi Türkiye’ye binlerce kilometre uzakta alın teri döken Serap Şahin, yeni dünya Amerika’da koşturan Oğuzhan Aras ve ismini Japonya’nın başkenti Tokyo ile karıştırdığı Togo’dan sonra Nijer’de karar kılan Hakan Yanar, büyük planlamalarla hareket etmiş değil. Ama hepsinin dinlenilesi hikâyesi var. Türkçeye dair de anlatacakları…

Evvela ortak noktalardan gidersek hepsi gramer ağırlıklı bir dil öğretiminden ziyade, konuşmaya dayalı bir sistemi benimsemiş. Böylece daha kısa sürede verim almış. Aras Oğuzhan bu yolla öğrencilerin ilgisini canlı tutmaya çalışanlardan: “Türkçe, Avrupa dillerinden birini konuşan bir öğrenci için orta derecede zor bir dil. Çok kolay değil. İlk derslerimde özellikle İngilizce ile Türkçe arasındaki farklara işaretle ilgilerini çekmeye gayret ettim. Kelimelerin yazıldığı gibi okunması onlara orijinal geliyor. Çoğunlukla gramerde, kelimelerin sonuna ek gelmesinde zorlanıyorlar. Konuşma ise daha kolay geliyor. Tersi de var tabii… Grameri anlayan konuşmada zorlanabiliyor. Ama pratiğe, okul dışı aktivitelerimizde Türkçe konuşmaya bilhassa ağırlık verdik.”

2005’ten bu yana Amerika’da bulunan Oğuzhan, öğretmen-öğrenci diyaloğunun Türkiye’ye nazaran daha soğuk yaşandığı bir ülkede samimiyet havasını ders dışı faaliyetlerde yakalamış. Çay sohbetleri, yakındaki Türk aileleri ziyaret ve oralarda Türk mutfağı tanıtımı Türkçe derslerine ilgiyi artırmış. “Ne işime yarayacak?” ön yargısını kırmak için de kendince görsel malzemeler eşliğindeki sunumlarla yol almaya uğraşmış. Yine yaşadıkları ortamla Türk kültürü arasındaki farklılıklara değinmek de Aras Hoca’nın başvurduğu metotlardan. Şimdiye kadar 300 civarında ortaokul ve lise çağı öğrenciye ders veren Oğuzhan’a göre söz konusu Türkçe ise öğretmenler vitrin gibi algılanıyor, bu sebeple attıkları her adımın olumlu veya olumsuz getirisini hesaplamaları gerekiyor.

Avustralya’da ise Serap Şahin, Türkçeyi öğrencilerine sevdirmeye çalışıyor. Ancak onun için ilk göz ağrısı Kamboçya’nın yeri farklı. Belki de bu yüzden Avustralya’dan ziyade Khmer ülkesindeki tecrübelerini anlatıyor. Bir defa görev yaptığı yıllarda ülkenin konjonktürü gereği Türkçeye pek rağbet yoktur. Her ne kadar Serap Hoca istemese de anlaşma için yer yer İngilizce kullanmak zorunda kalırlar. Khmer öğrenciler bilhassa telaffuzda zorlanır: “Sınav kâğıtlarını okumak ayrı bir eğlenceydi. Şimdi yabancı bir ülkede Türkçe öğrenen kızımın aynı hataları yatığını görüyorum ve tebessüm ediyorum.”

Çoğu ülkedeki gibi Şahin’in de öğrencileri Türkçeye tam manasıyla ısınamadığından ve işlerine yaramayacağı inancıyla derse ilgi göstermez. Ama öğretmenleri 10 maddelik “Niçin?” çizelgesi çıkartınca bazı değişimler yaşanır. Kamboçya’da farklı alfabe ve gramer sebebiyle Türkçenin zorluğu sürekli dillendirilse de zamanla Türkçe Olimpiyatları’na katılabilecek düzeye gelirler. Ancak Serap Hoca o günleri göremeden kendini Avustralya’da bulur. Hâlâ Khmer öğrencileriyle görüşüyor. Mesela gözbebeğim dediği Chim Chan Daro hâlihazırda ODTÜ’de okuyor. Şimdiye kadar Kamboçya ve Avustralya’da 500’den fazla talebeye ders veren Serap Şahin, iki ülke görmenin avantajıyla derslerine devam ediyor.

Artık Bangladeşli sayılabilecek Ahmet Makan ise öğrencilerin konuşmasından ve Türkçeye yatkınlığından memnun: “İlk önce, dilimizin zor olmadığını hissettirmemiz ve sabırlı olmamız gerekiyordu. Gelinen noktada iyiyiz. Tabii hâlâ kimi talebelerimiz ‘muz’ yerine ‘muc’ demeye devam etse de…” Bangladeş’te çekilen sıkıntılar diğer ülkelerdekiyle aynı. Fakat Türkçe Olimpiyatları’nın artıları kadar iki ülke arasında son yıllarda artan ilişkiler de Ahmet Hoca ve meslektaşlarına kolaylık sağlıyor.

Bangladeş’ten batıya, Balkanlar’daki Arnavutluk’a uzandığımızda, nispeten daha rahat öğretmenlik süreci karşılıyor bizi. Adem Çalışkan, “İki ülke arasındaki kültürel bağ işimizi kolaylaştırdı diyebilirim. Bir de beden dilini çok kullanırım derslerde. Öğreteceğim kelimeye dair üzerimde resim taşırım ve sınıfa öyle girerim. Öğrencilerin hoşuna gidiyor bu. Sözlük kullanırım yer yer. Ama esas azim ve sabır önemli.” diyor.

Arnavutluk’ta öğrencilerin zamanla fark ettiği nokta, öğretmenlerinin ısrarla “Bir gün bu dil işinize yarayacak.” tavsiyelerinin gerçeğe dönüşmesi. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler geliştikçe, Türk şirketleri burada yatırım yaptıkça, Türkçe bilen insan ihtiyacı ortaya çıkıyor ve devreye Türk okulu mezunları giriyor. Üstelik 4 bine yakın ortak kelime, süreci zorluktan kolaylığa çeviriyor. Bugün Arnavutluk’ta Türk okullarından mezun olup Türkçe dersi veren öğretmenler var. Hocalarıyla yan yana sınıflarda derse girip Türkçe öğretiyorlar.

Aynı durum Kırgızistan için de geçerli. Başkurdistan’dan sonra geldiği bu ülkede görevine devam eden Mehmet Müjde, şimdiye kadar bahsettiğimiz öğretmenler arasında Türkçe hususunda en az zorlanan isim denilse yeridir. Çünkü bulunduğu memlekette Türk okulları 20 yıla yakın zamandır hizmet veriyor ve artık bırakın okulları toplumun herhangi bir kesiminde çat pat düzeyle sınırlı kalsa da Türkçe bilmeyen yok gibi.

Tabii Madagaskar’da Kasım Aksoy ve Tanzanya’dan Mısır’a geçen M. Azad Boztaş da Müjde gibi Türkçe adına rahat bir ortamın tesisi için hayaller kuruyor. Bu uğurda yüzlerce ülkedeki binlerce meslektaşı gibi aynı aşk ve heyecanla derslere girip talebelerine “Merhaba!” demeyi sürdürüyor…

DilSet Yayınları Yayın Yönetmeni Tuncay Öztürk: Devletin Türkçe öğretimi ile ilgili politikası bir an önce netleşmeli

Türkçe öğretimi için atılması gereken başka adımlar var mı? Bu sorunun cevabını DilSet Yayın Yönetmeni Tuncay Öztürk veriyor: “Üniversitelerimizde, yabancılara Türkçe öğretimi için lisans düzeyinde öğretmen yetiştiren bölüm yok. Tabiatıyla öğretmen yelpazesi genişliyor. Sınıf öğretmenliği, Türk dili ve edebiyatı, Türkçe öğretmenliği ve hatta İngilizce mezunları ders vermek zorunda kalıyor. Kendi alanları olmadığından yoğunlaşmaları zor oluyor, müdahale edilmezse yer yer birikim ve eğitim eksikliğinden yanlış metotlarla ders vermeye kalkıyor. Oysa Avrupa’da çoğu ülke yabancılara dil öğretimiyle ilgili öğretmen yetiştiren yüzlerce üniversiteye sahip. Bizdeyse yurt dışındaki Türk çocukları için müfredat mevcut ama yabancılar adına yok.

Sonra yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yol gösterecek öğretim görevlisi sayısı yetersiz. İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi başka lisanlardan gelenler var.

Yine bazı temel kaynak eserlere ihtiyaç var. Konuşma Dilinin Sıklık Sözlüğü, Yabancılara Dil Bilgisi Öğretimi ve Yabancılar İçin Türkçe Sözlük gibi. Bırakın bunları Türkiye’de yabancılara Türkçe öğreten eğitmenlerin kendilerini geliştirecekleri, yeni dil öğretim metotlarını öğrenecekleri ya da karşılaştıkları zorlukları anlatacakları devlet destekli hizmet içi eğitim kurumları bulunmuyor. Kulaktan dolma bilgilerle ya da kendi geliştirdikleri metotlarla Türkçe öğretmeye çalışıyorlar.

Kısacası, devletin Türkçe öğretimi ile ilgili politikası bir an önce netleşmeli. Mesela, Japonya gibi bazı ülkeler, başka milletlerin kendi dillerini ve kültürlerini öğrenmeleri için özendirici burslar ve başka imkânlar sunuyor. Amerikalılar İngilizce TOEFL sınavındaki başarıya göre üniversitelerde burs ve barınma imkânı sağlıyor. Bunlar dikkate alınmalı.”

Dil Set, 120 ülkede okutuluyor

Türk okulları, Türkçe dersi için materyal ihtiyacını da beraberinde getirdi. Bu amaçla bazı komisyonlar oluşturuldu. Bugün Dil Set Yayınları diye bilinen kuruluş, o dönemki komisyonların sistemleşmiş hâli. 2000 yılı itibariyle tüm boyutlarıyla yabancılara Türkçe yayınlar hazırlayan bir yayınevi hâline gelen Dil Set’in eserleri şimdilerde 120 ülkede okutuluyor. Üstelik yayınlar sadece ders kitabıyla sınırlı değil. Çalışma, öğretmen, dil bilgisi kitabı, anahtar ve okuma kitaplarıyla posterler, VCD’ler, etkileşimli CD’ler ve web sitesi destekli Türkçe öğretimi takip ediliyor. Yine hazırlanan setler 5 yılda bir ihtiyaçlar çerçevesinde revize ediliyor veya hükmünü doldurduğundan basımı sonlandırılıyor.

Yayınevinin hazırladığı setler ise şöyle:

Ebru: Haftalık ortalama 3 ders saati gören 13-18 yaş aralığı ilk ve ortaöğretim öğrencilerine…

Gökkuşağı: 8 ders saati için 13 ila 18 yaş ilk ve ortaöğretime…

Samanyolu: 3 ders saati alan 9-13 yaş aralığı ilköğretimlere…

Ana Dilim Türkçe Öğretim Seti: Yurt dışında bulunan 10-18 yaş ana dili Türkçe ilk ve ortaöğretimlere…

Bu kaynakları hazırlayan ekip, fiilen yabancılara Türkçe öğreten eğitmenlerden müteşekkil. Sıkıntıları bildiklerinden öğretmenlerin işini kolaylaştırıcı etkilerde bulunabilmekteler. Mesela, Ebru Seti, Afrika’daki öğretmenlerin talebi üzerine hazırlanmış. Nihai düzeltmeleri de Türkiye’deki editörler gerçekleştirmekte. DilSet, hâlihazırda farklı ülkelerden 30 civarında yazarla çalışarak hazırladığı setleri 100 parçada toplamayı başarmış durumda.

Ekipmanlar arasında öğretmenlere dönük kaynaklar da var. Pratik Türkçe Öğretim Teknikleri, Türkçe Öğretiminde Çoklu Zekâ Uygulamaları, 7-9 Yaş Grubu İlköğretim Öğrencilerine Türkçe Öğretimi gibi metot kitapları eğitmenlere yol gösteren kaynaklar. Tabii belirli dönemlerde verilen seminerleri de unutmamak gerekiyor. Kitaplarda Türk kültürünü yansıtan öğeler de kullanılıyor ki dilin taşıyıcı etkisi artırılabilsin. Büyük maliyetler gerektiren çalışmalar için herhangi bir resmî kuruluştan fon da alınmıyor.

Tabii bütün bu gayretlerin olumlu neticesi her yıl Türkçe Olimpiyatları’nda yaşanan renkli görüntülerle daha iyi anlaşılıyor.


Kabinenin Favorisi Alua

Muhsin Öztürk

Bir şarkı bazen sadece şarkı değil, hayatın ta kendisidir. Alua Nurahan ve diğer gençler şarkılarına başladığında dinleyenler bilir ki bu başka bir şarkıdır aslında. Sevinçler de gözyaşları da bunun içindir.

‘İşte Kazakistan’dan…” diye anons edildiğinde o sahneye çıkacak. Alua Nurahan. Kazakistan’ın başkenti Astana’nın en modern okulu Kazak Türk Lisesi’nin 9. sınıf öğrencisi. Baba, Judo Federasyonu Başkanı ve iş adamı. Anne ve iki abi de iş dünyasının içinde. Başkent’in Almatı’dan Astana’ya taşınmasıyla aile de ‘yeni dünya’da yerini alır. Alua, ‘tek bir sineması var’ dediği yeni şehrinin sosyal imkânlarından biraz şikâyetçi olsa da başlangıçta, zamanla her şey yerli yerine oturur.

Türk Lisesi’ne devam eden pek çok öğrenci gibi Alua’nın da, ailesinin de bir ayağı yurt dışında. Bir Paris gezisinde Eyfel Kulesi kuyruğundan, babasının orada görevli bir Türk’le ‘oo kardeşim’ diyerek iki uzak akraba gibi sarılması ve ardından görevlinin onları o uzun kuyruk çilesinden kurtarması tatlı bir hatıra gibi kalmış hafızalarda. Alua Nurahan şöyle anlatıyor: “Kazak Türk Lisesi Kazakistan’ın en güzel okullarından biridir gerçekten. İlk annem söz etti ‘iyi bir okul var’ diye. Biz gittik, elemelere katıldık. ‘Kazandınız’ diye mesaj geldiğinde ben de ailem de çok mutlu olduk. Annem çok istiyordu zaten. Aynı zamanda yeni açılan okulun ilk öğrencisi oldum.” Çok sonraları annesi, “Türklere daha Paris’te kanım ısınmıştı.” diyecektir. Alua, Türkçe öğretmeni Selman Şimşek’in söylediğine göre orta derecede Türkçe seviyesine geçmek üzere; ama biz bütün konuşmayı Türkçe yapabiliyor ve anlaşabiliyoruz.

Alua’ın ilk öğrencisi olduğu Uluslararası Nur-Orda Kazak Türk Lisesi’ni Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev açmış. Bir yıl sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ziyaret etmiş. Okulda bir olimpik yüzme havuzu var; öğrenciler tenisten voleybola, danstan satranca pek çok etkinliğe katılabiliyor. Zorunlu olarak yüzme öğreniyorlar. Alua Nurahan Kazakça’nın dışında iyi derecede İngilizce ve Rusça biliyor ve şu anda konuşabilecek, hikâye ve roman okuyabilecek derecede Türkçe biliyor. Ailenin tek Türkçe bilen üyesi olarak, tarihe ve siyasete meraklı babanın “Türkiye’de neler oluyor anlat bakalım?” sorusuna da muhatap oluyor! Tabii her Türkçe bilen ve Türkiye’de yaşamayanların şaşkınlıkla izlediği ana haber bültenleri herkes gibi onları da şoke edebiliyor. İçlerinde Alua’nın da olduğu bir grup öğrenciyle yakın zamanda Türkiye’ye geldiklerinde Kırgızistan’da yaşananların Türk televizyonlarında verilme şekli onları çok şaşırtmış. “Sanki bir savaş varmış gibi” diyor. Türkçe öğretmeni Selman Şimşek, dünyada olup bitenleri izlemelerini istediklerini; ama ‘ana haber’ bültenlerindeki şiddet sahneleri sebebiyle bir haber seçkisi yaptıklarını söylüyor.

Alua Nurahan, yeni okuluna başladığında ‘Nereden çıktı bu Türkçe?’ dememiş hiç. “Bence çok dil bilmek çok güzel. Hiç tereddüdüm olmadı. Türkiye’ye gittiğimde konuştuğumuzda insanlarla hem ben çok mutlu oluyorum, hem de benimle Türkçe konuşanlar memnun oluyor. Aynı şekilde İngiltere’deyken İngilizce biliyor olmak güzel bir şey.” diyor. Bugünlerde biraz zorlandığını söylese de 4 dilin yanına bir dil daha koymak üzere. Şöyle ki; Kazakistan Çin’le yakın ekonomik ilişkiler içinde. Ülkenin petrol işlerinin büyük bölümü Çinli şirketlerce yapılıyor. Seçmeli 5. dilin ne olması gerektiğini araştıran Kazak Türk Lisesi yöneticilerinin yaptığı anket sonrasında Çince tercihi öne çıkar. Ve ilanla bulunan, 20 yılını Çin’de geçirmiş bir Kazak öğretmenle anlaşma yapılır. “Aslında zorlanmıyorum ama çok harf var, biraz zor geçecek gibi.” diyor Alua Çince dersleri için. Çincenin seçmeli ders olarak okutulduğu tek yer Kazak Türk Lisesi. Öte yandan Kazakistan’da okullar Rus ve Kazak programına göre ikiye ayrılıyor. Kazak Türk Liseleri’nde sözel dersler Kazakça okutuluyor; yani Kazak programına göre eğitim yapılıyor. Ancak öğrenciler ana dilleri gibi Rusça öğrenerek bu okullardan mezun oluyor. Hâlen, Kazakistan’ın tamamında 29 Kazak Türk Lisesi var.

Aslında meraklı okurlar Alua ismini ilk defa duymuyor olabilir. O Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun daveti üzerine Türkiye’de ağırlanan 9 öğrenciden biri. Olay şöyle gelişiyor. Davutoğlu pek çok yurt dışı ziyaretlerinde yaptığı gibi o ülkede yaşayan Türk topluluklarıyla bir araya geliyor ve varsa bir Türk lisesini ziyaret ediyor. Kazakistan ziyaretinde de bu rutin değişmiyor. Bundan sonrasını Türkçe öğretmeni Selman Şimşek’ten dinleyelim. “Ahmet Davutoğlu okulumuza geldi. Türkçe dersimize girdi. ‘Türkiye’yi tanıyor musunuz?’ konusu işleniyordu. Ben öğrencilere bir kelime ya da bir olay veriyordum, onlar da coğrafi yerini söylüyordu. ‘1453’te fethedilmiştir’ dediğimde ‘İstanbul’, ‘Mevlana’sıyla tanınıyor’ dediğimde ‘Konya’ diyorlar… Sonra Konya’yı konuşmaya başladık. Bir tanesi kalktı ‘Ben Konya’ya gittim, etli ekmeğini yedim, çok beğendim’ dedi. Bir öğrencimiz de ‘Ahmet Davutoğlu Konyalıdır’ deyince bu Davutoğlu Bey’in hoşuna gitti. ‘Konya’ya gelmek ister misiniz?’ diye sordu. ‘İsteriz’, deyince öğrencilerin hepsini Konya’ya davet etti.” Yakın zamanda yaptıkları İstanbul, Antalya, Konya seyahati böyle gerçekleşiyor. Davutoğlu, Türkiye’ye davet ettiği öğrencileri Konya’da valilik binasında özel bir ilgi ile ağırlıyor. Alua, olimpiyatlarda söyleyeceği şarkısını Ahmet Davutoğlu’na da söylüyor. Orada bulunan AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış olimpiyatların açılışına katılacağını ve Alua’yı görmekten mutlu olacağını söylüyor. Alua ve arkadaşları Davutoğlu’nun misafirperverliğinden çok etkilenmiş. Bunu Alua’nın sözlerinden anlamak mümkün. Konya’da yaşanan diğer sürpriz aslen Konyalı olan öğretmenlerinin ailesini ziyaret etmiş olmaları ve çok önceden hazırladıkları hediyeleri vermeleri. Selman Şimşek, “Hakikaten benim için çok sürpriz oldu, ailem de yıllardan beri anlatmaya çalıştığım şeyi gördü ve mutlu oldular.” diyor. Türkçe öğretmeni Şimşek, 2004’te üniversite sınavı sonrasında tamamen dershane öğretmenlerinin tavsiyesiyle Kazakistan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı kazanmış. “Ata yurdu olması hasebiyle bir ilgimiz vardı buralara karşı. Okurken de okulun yurdunda belletmenlik yaptım. Mezun olduğumda Türkçe öğretmeni olarak başladım. İyi ki burada okumuşum ve buraya gelmişim.” diyor. Selman Şimşek iyi derecede Kazakça biliyor ve Rusçasını daha da geliştirmeyi planlıyor.

Kabinenin iki üyesinin ardından Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da Alua Nurahan’ı kendi favorisi ilan ediyor. Çağlayan, Kazakistan gezisinde okulu ziyaret eder ve Alua’yı dinler “İşte benim favorim” der. Yani Kabine’nin bir bölümünün favorisini şimdiden biliyoruz. Alua Nurahan, 26 Mayıs’ta Türkiye’de gerçekleşecek Uluslararası 8. Türkçe Olimpiyatları için uzunca bir süredir hazırlık içinde. 10’a yakın şarkıyı sahnede söyleyebilecek kadar iyi biliyor. Aslında onun Türkçe Olimpiyatı macerası geçen yıl başlamış. Heyecanı ve sahne korkusu yüzünden Kazakistan’da üçüncü olmuş ve Türkiye finaline gelememiş. “Ama bu yıl farklı…” diyor ve kendisine çok güveniyor. Hatta geçen yılki jüri Alua’yı tekrar dinleyince çok şaşırmış; ‘hem repertuarını hem de kendisini çok geliştirmiş’ diye övmüşler. Geçen yıl ‘Hasretinden Yandı Gönlüm’ü söylemiş. Bu yıl olimpiyat şarkısı ‘Turnalar’ ve ikinci şarkı olarak da ‘Elbet Bir Gün Buluşacağız’. Zara, Tarkan, Mustafa Sandal ve Sezen Aksu hemen aklına gelen sevdiği şarkıcılar. İddialı, “İnşallah birinci olacağım.” diyor. Ama onu asıl heyecanlandıran 120 ülkeden gelenlerle kuracağı arkadaşlık ve İstanbul’u yeniden gezebilme imkânı.

Unutulmaz heyecanlar ve dostluklar kursa bile olimpiyatlarda, Alua bir şarkıcı olmayacak. O finans dünyasında yer almak, bankacı olmak istiyor. Daha şimdiden birçok ülke gezmiş. Bu yaz Malta adasında İngilizcesini geliştirmeyi düşünüyor. Liseden sonra eğitimini Amerika’da veya İngiltere’de devam ettirmek istiyor. Daha şimdiden Türkiye’yi seven, bu coğrafyaya kopmaz bağlarla bağlı, dünya insanı bir Kazak o. Türkçe Olimpiyatları’nda sahneye çıktığında sadece güzel şarkısını değil yarının insanını da izleyeceksiniz. Lütfen dikkat kesilin

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatı 2010

Hayallerini Türkçe Gerçekleştirecek

Behram Kılıç / Sao Paulo

Sao Paulo’daki öğrenciler, kıtaların birleştiği coğrafyadaki Türkiye’yi çok merak ediyor. Olimpiyatlar, hayallerini gerçekleştirmek için büyük fırsat.

Roberto Carlos, Lincoln, Alex, Bobo ve Alanzihno’nun Türkçe konuştuğunu duydunuz mu? Yıllarca Türkiye’de kalıyorlar ama üç-beş kelimeden başka bir şey konuşmadan ülkemizden ayrılıyorlar. Ama yakın gelecekte Türkiye’ye gelen futbolcuların şakır şakır Türkçe konuştuklarını görürseniz şaşırmayın. Zira Brezilya’daki Türk okulunda hepsi birbirinden maharetli 96 öğrenci var. Futbola da bayağı ilgililer. Hatta içlerindeki bayan öğrencilerden Julia, Palmerias’ın altyapısında ter döküyor.

Brezilya, bize kilometrelerce uzak bir ülke. Futbol ve sambası dışında hakkında pek bir şey bilmediğimiz bu ülkeye yolunuz düşerse, ülkenin en büyük şehri Sao Paulo’daki Türk kolejine de uğramayı ihmal etmeyin.

Kolej 4 yıldır faaliyette. Hâliyle ilk mezunlarını da vermiş olmanın mutluluğunu yaşıyor. Bugünlerde okulda tatlı bir heyecan var. Sebep; yaklaşan Türkçe Olimpiyatları ve mayısın sonuna doğru Brezilya’ya bir ziyaret gerçekleştirecek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın okula gelme ihtimali...

Biz buradan Başbakan’a duyuralım; okuldaki öğrencilerin çoğu F.Bahçe’yi tutuyor. Çünkü Türkçe öğretmenlerinden biri F.Bahçeli. İşte çocukların F.Bahçeli olmasını sağlayan Hakan Demir’i, olimpiyatlar için Türkiye’ye gidecek üç öğrenciyle ders çalışırken buldum.

Dersin konusu, ismin hâlleri. Brezilya bu yıl şiir, şarkı ve konuşma dalında temsil edilecek. Caroline Torres (15), Ömer Lütfi Mete’nin ‘Gülce’ şiirini okuyacak. Vitoria Rebecca (16), konuşma dalında hazırlanıyor. Julia Cotta (15) ise şarkı yarışmasında ‘Kalp Kalbe Karşıdır’ı seslendirecek.

Hakan Demir 9 aydır burada. Dolayısıyla o da ülkenin resmî dili Portekizceyi öğrenmeye çalışıyor. Brezilya’da diğer ülkelerde olduğu gibi bir ülke elemesi söz konusu olmamış. Zira buradaki Türk okulu tek ve olimpiyatlara ilgi duyan öğrenci sayısı sınırlı. Dolayısıyla Türkçe Olimpiyatları’na katılacak öğrencileri Hakan hoca belirlemiş. Tabii seçtikten sonraki hazırlık aşamasında işi hiç de kolay olmamış, Türkçe ve Portekizce arasındaki farklılıklar yüzünden. ‘Bizde 8 sesli harf var. Bunlarda ise beş... ‘Ö’, ‘ü’ ve ‘i’yi söylemede çok zorlanıyorlar. Bir de ‘t’ ve ‘d’ harflerinde problem var. Bu harfleri ‘ç’ ve ‘c’ diye çıkartıyorlar. Mesela, ‘dilek’ yerine ‘çilek’, ‘saat’ yerine ‘saaç’ diyorlar.

Ancak bu problemler onu ve öğrencileri yıldırmamış. Mesela Caroline, İbrahim Sadri’nin seslendirdiği Gülce şiirini her gün 9-10 kez okuyor. Hocaları şiiri Portekizceye çevirerek anlamını da öğrenmesini sağlamışlar. Bizim için birkaç mısra okuyor. Ses tonunun yanında el hareketleri ve mimileri de şiire uygun.

Caroline, Türkçe Olimpiyatları’nı kendisi için bir fırsat olarak görüyor. “Kişisel kariyerim ve gelişimim açısından bana bir fırsat sunuldu.” diyor. Daha şimdiden farklı bir kültür, farklı bir ülke tanıyacak olmanın heyecanını yaşıyor. Çünkü Türkçe Olimpiyatları’ndan önce Türkiye hakkında çok bir şey bilmediğini söylüyor.

Vitoria Rebecca, isminde ‘c’ harfinin olmadığı konusunda bizi uyarıyor. Olimpiyatlara, konuşma dalında katılacak. Ancak soğuk su içtiği için sesi kısıldığından nasıl konuştuğunu duyamıyoruz. Dolayısıyla dudak okuma yöntemiyle bizimle görüşlerini paylaşıyor. Türkçeyi çok iyi anlıyor. Ancak çok iyi konuşabildiğini söylemek zor. Zaten o da bunun farkında. “Anlamak, yazmak, okumak iyi de” diyor, “Konuşmak olmasa...” Çünkü telaffuzda büyük problem yaşıyor. Gerçi bu, hepsinin ortak problemi. Okulda en çok öğretmenlerin kendilerine olan tavrına hayran kalmış. Brezilya eğitiminde öğretmenlerle senli benli bir diyalog içinde olduklarını, ancak bu okula gelince öğretmenlerin daha saygılı bir tavır gösterdiklerini söylüyor. “Türkiye’yi tanımak, Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir hedef.” diyor. Okulun bu manada kendisine bir fırsat sunduğunu ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek istediğini kaydediyor.

15 yaşındaki Julia Cotta, şarkı yarışmasında ülkesini temsil edecek. O da bizim için bir buket söylüyor. Yorumu harika. Palmerias’ın altyapısında futbol oynuyor. Futbol topuyla 200 sektiriyor. Gelecekte ise matematik öğretmeni olmak istiyor. Türkçe Olimpiyatları ile ilgili okulda duyuru yapıldığında, içindeki yarışma isteğini engelleyememiş: “Türkiye’ye, aramızdan en iyi olan gidiyordu. Ben mücadeleyi severim. Bir anda yarışın içinde buldum kendimi. Sonra da şarkı söylemeye başladım.”

Julia da Türkiye’yi pek tanımıyor. “Bu eksikliğimi gidermek için olimpiyatlar bir fırsat.” diyor. Yeni bir dünyaya gidecek olmanın heyecanını yaşadığını belirtiyor. Bu sırada Caroline söze giriyor ve okul sayesinde Türkiye’nin 3 kıtanın ortasında olduğunu öğrendiklerini ve bu kültürle harmanlaşmış bir ülkeyi görmenin kendileri için önemli olduğunu dile getiriyor. Türkçe öğretmeni ve Türk okulunda okumanın kendileri için bir avantaj olduğunu; bu avantajı en iyi şekilde değerlendirmek istediğini kaydediyor.

Vitoria ise Türkçeyi, Türkçeyle iş yapmaya başlayana kadar öğrenmeye devam edeceğini söylüyor. Hatta üniversiteyi Türkiye’de okuma isteği bile var. İçlerinde Türkçeye en hâkim olan öğrenci olmasına rağmen şu sözler de ona ait: “Türkçe öğrenmek gerçekten çok zor.”

Peki, Türkiye’de büyük bir salonda, binlerce izleyicinin huzuruna çıkmaya hazırlar mı? Julia, “Açıkçası korkuyorum.” diyor. “Bu heyecandan öte bir şey” diye ekliyor. Daha önce hiç böyle bir tecrübe yaşamadığını belirtiyor. Araya giren Vitoria ise “Ben sahneye çıkmayacağım, arkadaşlarıma nazaran daha rahatım.” diyor gülerek. Utangaç olduğunu dile getiren Caroline, bütün bakışların üzerine çevrildiği bir anda nasıl şiir okuyacağını kendisinin de merak ettiğini söylüyor.

Üç öğrencinin ailesi de olimpiyatlardan haberdar. Vitoria, babasının ısrarla bu okulun Türkiye ile Brezilya arasında bir köprü olduğunu kendisine söylediğini bizimle paylaşıyor. Caroline’nin ailesi de çocukları için bu okulun bir fırsat olduğunu ve kızlarına yeni bir kapı açacağını düşünüyor. Julia’nın ailesi ise biraz farklı yaklaşmış okula. “Başta ailem Brezilya’da bir Türk okulunun olmasını garipsedi. Ama şu an okulla ilgili kafalarında herhangi bir şüphe kalmadı. Zira bendeki gelişim ve değişim onları çok mutlu etti.” diyor.

Başbakan Erdoğan’ın gelecek hafta Brezilya’ya geleceğinden haberdarlar. Hatta Erdoğan’ın okulu ziyaret etmesi bile söz konusu. Ancak öğrenciler bu duruma üzülüyor! Çünkü o tarihlerde kendileri Türkçe Olimpiyatları için Türkiye’de olacak. Julia, “Türkçeye en çok biz çalışıyoruz ama Türk Başbakanı’nı göremiyoruz.” diyor iç geçirerek.

Üç kız öğrenci de futbolla ilgili. Julia, Trabzonspor’u tutuyor. Önceki Türkçe öğretmeni onu Trabzonsporlu yapmış. Türkiye Kupası finalinde F.Bahçe’ye karşı kazandıklarını ve F.Bahçe’nin 28 yıldır kupaya hasret kaldığını biliyor. Trabzonspor’un 2 maçını izlemiş. Caroline ise F.Bahçeli. Takımın şampiyon olacağına inanıyor (Süper Lig’de 34. hafta maçları henüz oynanmamıştı). Üçü de Brezilya’da farklı takımları tutuyor.

Brezilya’daki Türk okulu gelecek sene organize edilecek Türkçe Olimpiyatları için de daha şimdiden kolları sıvamış durumda. 20 öğrenci tespit edilmiş ve onlarla çalışmalara başlanmış. Sizin anlayacağınız seneye daha da iddialılar.

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatı 2010

Soğun Grönland'dan Sıcak Görüntüler

Emre Oğuz / Kopenhag

Afrika sıcağından buzul soğuğuna her iklim ve ülkeden yüzlerce çocuk, Türkiye’de buluşacak. Bu ülkelerden biri Grönland. Buzul ülkesini temsil eden öğrencilerden özellikle ikisinin yaşadıkları hayli ilginç.

Bu yıl sekizincisi düzenlenecek Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’na sadece günler, hatta saatler kaldı. 50 derecelik Afrika sıcağından -50 derecelik buzul soğuğuna kadar her iklimden onlarca ülke ve yüzlerce çocuk, Türkiye’de buluşup Türkçe yarışacak, tüm dünyaya barış mesajlarını Türkçe verecek. Organizasyona renk katacak ülkelerden biri de Grönland. Küresel iklim değişikliği, buzulların erimesi ve Eskimoların intihar hikâyeleri dışında Türkiye gündeminde kendine pek yer bulamayan Grönland’ı 4 öğrenci temsil edecek. Bu öğrencilerden ikisinin hikâyesi, en az, yüzölçümünün büyük bir bölümü insan yaşamına müsait olmayan, dev buzullarla kaplı bir ülkenin Türkçe Olimpiyatları’na katılması kadar ilginç. Yine bu öğrencilerden ikisinin hikâyesi, eğitim gönüllülerinin sınır tanımaz hizmet aşkını göstermesi bakımından oldukça anlamlı.

Kuzey Kutbu’ndaki en büyük buz örtüsüne sahip olan Grönland (Yüzde 81’i 3 kilometre kalınlığında buzullarla kaplı. Danimarka’nın özerk bölgesi. Nüfusu sadece ve sadece 57 bin 500. Dünyanın en büyük adası.) bu yılki finallere şiir, şarkı, konuşma ve genel kültür kategorilerinde katılacak. Şarkı dalında Jane Husuum, Erol Evgin’in ünlü şarkısı ‘İşte Öyle Bir Şey’i seslendirecek. Şiir dalında Tina Hansen, Dursun Ali Erzincanlı’nın ‘Ben Böyle Olmamalıydım’ şiirini okuyacak. Konuşma dalında Malik Mathiessen, genel kültür dalında da Johansen Olsen, yüzölçümü büyük, nüfusu küçük bu ülkeyi temsil edecek.

Hikâyesi ilginç olan Grönlandlı çocuklardan biri, 15 yaşındaki Malik Mathiassen. Malik’in annesi ve babası boşanmış. Adına bakıp annesinin ya da babasının Türk olduğunu düşünmeyin. Malik, Grönland’da sık kullanılan isimlerden biri. ‘Dalga’ anlamına geliyor. Malik, annesi ve üvey babasıyla birlikte ülkenin batısında yer alan başkent Nuuk’ta yaşıyor. Öz babası ise ülkenin güneyindeki ‘Paamiut’ şehrinde bulunuyor. Yılın sekiz-dokuz ayı sıfır derecenin altında seyreden havalar müsait olursa senede birkaç kez görüşebiliyorlar (Grönland’da yıllık sıcaklık ortalaması -7 derece).

Malik, 6 ay önce Grönland’daki Global Kültür Derneği Başkanı Talha Yurdal Çiçek ile tanışıncaya kadar tek kelime dahi Türkçe bilmiyordu. Çiçek, “Kendisine haritada Türkiye’nin yerini göster desek bir süre araması gerekirdi.” diyor Malik için. Aynı sınıfta okuduğu Jane ve Tina’nın teşvikiyle Global Kültür Derneği’ne gidip gelmeye başlayan Malik Mathiassen, Talha Yurdal Çiçek’ten Türkçe dersleri almaya başlıyor. Bir süre sonra Çiçek, kendisine Türkçe Olimpiyatları’na katılabileceğini ifade ediyor. Sevinçten ne yapacağını şaşıran Malik, Türkçesini geliştirmek için daha da hırslanıyor. Sadece Türkçe dersleri aldığı Global Kültür Derneği’nde değil; okulda, sokakta, evde, kısacası her yerde Türkçe çalışıyor. Arkadaşları kendisiyle dalga geçse de o her seferinde “Türkiye’ye gidip Grönland’ı temsil edeceğim için beni kıskanıyorlar.” diyor. Türkçe öğrenmeye en geç başlayan öğrenci olmasına rağmen, kısa sürede diğer arkadaşlarını geride bırakıyor. Tek amacı, yarışmaya şarkı dalında katılmak ve birinci olmaktır.

Fakat bir gün aynı sınıfta okuduğu samimi arkadaşlarından biri verem teşhisiyle hastaneye yatırılıyor. Doktorlar, veremin ileri seviyede olduğunu tespit edip derhal tedaviye başlıyorlar. Malik, bir taraftan arkadaşının durumuna üzülürken, diğer taraftan da doktorların “Hastalık, öğrencinin temasta olduğu herkese bulaşmış olabilir!” uyarısıyla şoka uğruyor. Apar topar hastaneye kontrole götürülen Malik, veremin kendisine de bulaşmış olduğunu öğreniyor.

Verem, ilk zamanlar Malik’te büyük bir ruhsal çöküntü meydana getiriyor. Doktorlar ölüm riskinin çok az olduğunu söylese de Malik en iyi ihtimalle aylarca ilaç tedavisi görmek zorundadır. İlk zamanlar okula da gidemiyor, Global Kültür Derneği’ndeki Türkçe derslerine de... Hastalığı dolayısıyla olimpiyatlara katılmak için Türkiye’ye gidemeyeceğini düşünüp iyice kahroluyor. Bir gün Talha Çiçek kendisini ziyaret edip hastalığının olimpiyatlara katılmasına engel olmadığını, çalışmaya devam ederse Türkiye’ye gidebileceğini söylüyor. Malik, sevinçten ne yapacağını şaşırıyor. Yoğun ilaç tedavileri arasında Malik, Türkçe sevgisiyle hayata daha sıkı sarılıyor. Bu arada birlikte Türkçe öğrendiği arkadaşları oldukça ilerlemiş, kendisi ise geri kalmıştır. Malik bunları dert etmiyor. Şarkı kategorisinde olmazsa şiirde, şiirde olmazsa konuşmada, onda da olmazsa genel kültürde yarışacak; ama mutlaka Türkiye’ye gidecek ve 4 öğrenci arasına girecektir. Bunun için hiç durmadan çalışıyor ve nitekim diğer arkadaşlarıyla arasındaki mesafeyi kapatıyor. Öyle ki yeniden grubun en iyi Türkçe konuşan öğrencisi oluyor.

Malik, bugün kendi dilinde ‘tuberkulose’ olan hastalığın Türkçe’de ‘verem’ olduğunu biliyor ve her fırsatta kendisini hayata bağlayan şeyin Türkçe sevgisi olduğunu söylüyor. 26 Mayıs-9 Haziran tarihleri arasındaki olimpiyatlar için Türkiye’ye gidecek olan Malik Mathiassen, konuşma kategorisinde en iyilerden biri olmaya çalışacak.

Türkçe Olimpiyatları, Nefreti Sevgiye Dönüştürdü

Grönland’ı Türkçe Olimpiyatları’nda Dursun Ali Erzincanlı’nın ‘Ben Böyle Olmamalıydım’ şiiriyle temsil edecek Tina Hansen’in hikâyesi de en az sınıf arkadaşı Malik’inki kadar ilginç. Çünkü onun hikâyesinde, Türkiye’den ve Türklerden ölesiye nefret eden bir anne var. Çünkü onun hikâyesinde, kızını kendini koruyabilmesi için karate kurslarına gönderen bir anne var. Çünkü onun hikâyesinde, nefretin sevgiye, korkunun güvene dönüşünün izleri var. Ve çünkü onun hikâyesinde, Türkçe sevgisinin ve Türkçe sevdalılarının ısındırdığı yüreklerin resmi var.

15 yaşındaki Tina’nın Türkçeye ilgisi, tıpkı diğer arkadaşları gibi aynı sınıfta okuduğu Jane Husuum’un teyzesi Vibeke’nin tavsiyesiyle başlıyor. Vaktiyle defalarca Türkiye’yi ziyaret etme fırsatı bulan Vibeke Husuum, tam bir Türkiye âşığıdır ve Grönland’da ülkemizin gönüllü elçiliğini yapmaktadır. Grönland’ı ziyaret eden her Türk’le tanışmaya ve yardımcı olmaya çalışmaktadır. Grönland’da Türk kültürünün tanıtımına katkıda bulunmak amacıyla kurulan Global Kültür Derneği’nin faaliyete geçmesinden sonra da başta kendi yeğeni Jane Husuum olmak üzere tanıdığı bütün Grönlandlı gençleri bu derneğe yönlendirir. İşte Tina Hansen de Vibeke Hanım’ın derneğe yönlendirdiği öğrencilerden biridir. Tina’nın Türkçe kurslarına başlaması için Vibeke Hanım’ın yönlendirmesi yeterli olmuyor elbette. Önce annesinden izin alması gerekiyordur.

Tina, bir gün okul çıkışında annesine Global Kültür Derneği’nden bahsedip Türkçe öğrenmek istediğini söylüyor. Annesi Hanne Hansen, kızının bu isteği karşısında çılgına dönüyor. Kızına asla böyle bir şeye izin vermeyeceğini, değil Türkçe öğrenmek, Türklerle yan yana gelmesine bile hiçbir zaman tahammül edemeyeceğini ifade ediyor. Tina, bu tepki karşısında şaşırıyor ve annesine Türklerden neden bu kadar nefret ettiğini soruyor. Hanne Hansen de yıllar önce Danimarka’nın İkast şehrinde başından geçen olayı anlatıyor.

Hanne Hansen, yıllar önce akrabalarını ve arkadaşlarını ziyaret etmek için Danimarka’nın İkast şehrine gelmiştir. Bir akşam vakti ‘kara kafalı’ biri yolunu keser ve kendisine askıntı olur. Hanne Hansen, önce nazik bir şekilde kendisini rahat bırakmasını ister ama karşısındaki adam laftan anlamaz ve giderek daha fazla rahatsız etmeye başlar. Bir süre sonra sözlü sataşmalar tacize dönüşür, taciz de tecavüz girişimine... Hanne Hansen, o gün Allah’ın da yardımıyla kaçar ve hem canını hem namusunu kurtarır; ama içine öyle bir Türkiye nefreti işler ki kızının Türkçe öğrenmek istemesine karşı verdiği tepkinin sebebi de budur. Çünkü o gün kendisini taciz eden ‘kara kafalı’ adam, maalesef, Türkiye’den göç edip Danimarka’ya yerleşen insanlardan biridir.

Hanne Hansen, o günden beri Türklere korkuyla, Türkiye’ye de nefretle bakmaktadır. Ancak Tina da en az annesi kadar inatçı olduğunu gösteriyor. Yaşananların geçmişte kaldığını ve kendisine bir şans verilmesini istiyor. Hanne Hansen, Tina’nın günlerce süren ısrarlarına dayanamıyor ve sonunda Global Kültür Derneği’ne gidip Talha Çiçek’le tanışmaya karar veriyor. Geçmişte yaşananlardan habersiz Talha Bey ve eşi Fatma Hanım, Hanne Hansen’i oldukça sıcak bir şekilde karşılıyor. Kendisine evlerini açıyorlar, çay sohbetlerine davet ediyorlar. Bir süre geçtikten sonra ziyaretlerin sayısı artıyor. Bu arada Tina çoktan Türkçe kurslarına başlamış ve kursun en iyi öğrencilerinden biri olmuştur bile. Talha Çiçek, kendisine Türkçe Olimpiyatları’ndan bahsedip ‘Katılmak ister misin?’ diye sorunca, ‘Önce annemle konuşmam.’ gerekir diyor ve konuyu annesine açıyor. Hanne Hansen’in Talha Bey ve eşini tanıyınca fikirleri değişmiştir: “Bu insanlarla değil Türkiye’ye, dünyanın bir ucuna bile gidebilirsin.”

Annesinden izin alan Tina, 25 Nisan’da Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da düzenlenen Türkçe Olimpiyatları Kuzey Avrupa Finalleri’nde jüri özel ödülü aldı. 26 Mayıs-9 Haziran’da düzenlenecek 8. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları finalleri için de Türkiye’ye gidecek.

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Cengiz Han'ın Torunları Türkçe İçin Ter Döktü

Cengiz Han'ın Torunları Türkçe İçin Ter Döktü

Bu yıl 8'incisi düzenlenecek Türkçe Olimpiyatları Moğolistan finaline Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Şükrü Haluk Akalın da katıldı. Akalın; "Böylesine büyük bir organizasyonda yer almaktan gurur ve onur duyuyorum." dedi.

Başkent Ulan-Batur'daki Moğolistan Kültür ve Çocuk Sarayı'nda gerçekleşen olimpiyatların finaline Türkiye'nin Moğolistan Büyükelçisi Ahmet Asım Arar, TDK Başkanı Şükrü Akalın, Millî Eğitim Bakanlığı Mali ve İdari İşler Daire Başkanı Yusuf Esener ve öğrenci aileleri katıldı.

Finalde, Yadigar Eğitim Kurumu'na bağlı Türk okullarında okuyan öğrenciler kıyasıya yarıştı. Birbirinden ilginç gösterilerin sahne aldığı yarışma İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Öğrenciler finalde; şarkı, şiir, güzel konuşma, yazma, dil bilgisi, özel beceri, sunum ve okuma olmak üzere 8 ayrı dalda yarıştı. Kıyasıya yarışan 23 öğrencinin arasından 8'i 8. Türkçe Olimpiyatları'na katılma hakkı kazandı. Abdurahim Karakoç'un "Anadolu Sevgisi" şiirini okuyan öğrenci gözyaşlarına hâkim olamazken, "Ayna" grubunun "Çayımın Şekeri" şarkısını seslendiren Bilgun Erdenedalay salondakilere eğlenceli anlar yaşattı. Yöresel kıyafetleriyle sahneye çıkan öğrencilerin okuduğu şiir ve şarkılar jüri üyelerinin beğenisi topladı. Yarışmada, öğrencilere Türkçe öğretimi veren öğretmenlerin yöresel kıyafetlerle Moğolca şarkı söylemesi izleyicilerden büyük alkış aldı.

Çayımın Şekeri Birinci Oldu

Şarkı dalında "Çayımın Şekeri" adlı eseriyle yarışan Bilgun Erdenedalay birinci oldu. Yarışmada dereceye giren öğrencilerin ödüllerini jüri üyesi Büyükelçi Ahmet Asım Arar ve TDK Başkanı Akalın verdi.

Finallerin ardından kürsüye çıkan Büyükelçi Ahmet Asım Arar, bir kez daha Türkçe Olimpiyatları Moğalistan Finaline katılmaktan mutlu olduğunu söyledi. Arar, dünyada en kıymetli şeyin lisanlar arasında dostluk olduğunu ifade ederek, "Bu dostluğun temelinde de konuşmak, kendisini ifade etmek ve anlamak yatıyor. Dolaysıyla dostluğun temelinde dil var. Birbirimizi anlamamızın farklılıklarımızı kabul etmemizin, birlikte dostluk ve istikrar içinde yaşamamızın temelinde dili konuşmak, dil vasıtasıyla anlamak yatıyor. Moğol gençlerin Türkçe konuşmasına tanık olmak, Türkiye ile Moğolistan arasındaki insan köprüsünün ne kadar sağlam ve umut vadeden bir şekilde devam ettiğini gösteriyor." dedi.

TDK'dan Yarışmaya Tam Not

TDK Başkanı Akalın ise konuşmasında, "Bu topraklar, Moğol dilinin, Moğol kültürünün yeşerdiği ve yaygınlaştırdığı topraklar olmakla birlikte, Türk yazı dilinin de başlanıcını ortaya çıkaran Orhun yazıtların bulunduğu verimli topraklardır." dedi. Aradan yüz yıllar geçtikten sonra yine bu topraklarda Türkçenin konuşma dili olarak yer almasının sevindirici olduğunu kaydeden Akalın, "Öğrenciler Türkçe şiir ve şarkılar okuyor. Moğol-Türk kardeşliğinde yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu görüyorum. Türk okulları, Moğol gençlerine Türkçeyi öğreterek, Türk kültürünü yakından tanımalarına vesile oluyor. Aramızdaki dostluk ve kardeşlik bağlarını daha da geliştirildiğine tanık oluyorum." şeklinde konuştu.

(CİHAN) / 16.03.2010

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Olimpiyatların En Güzel Hikayesi

Mesut Çevikalp

8. Türkçe Olimpiyatı gelecek hafta başlıyor. 120 ülkeden 750 öğrenci ülkemize geliyor. Her birinin renkli hikayeleri var. Ama Myanmar’dan gelecek Setenay’ınki bambaşka, filmlere taş çıkartacak cinsten. 0,3 aylıkken ayrıldığı Türk babasına tam 13 yıl sonra olimpiyat vesilesiyle kavuşuyor...

Müjdeli haberi verirken biz de Önol ailesi kadar heyecanlıyız. “Setenay geliyor!” diyebiliyoruz sadece. Bu kısacık cümlenin anlamı onlar için çok farklı. Babaanne, baba, hala, Setanay’ın üvey annesi, hepsi gözyaşlarına boğuluyor. Ailenin 13 yıllık hasretini yansıtan iniltiler bizim de yüreğimizi titretiyor. İkindi güneşinin vurduğu, erguvan kokularının sardığı evi matem havası bürüyor. Görevi icabı yüzlerce trajediyi fotoğraflayan foto muhabirimiz de kendini tutamıyor. Uzun müddet söze nereden başlayacağımızı, aklımıza gelen onca soruyu nasıl soracağımızı bilemiyoruz. Âdeta gözyaşlarımızla konuşuyoruz…

Türkiye’den Myanmar’a (Burma) uzanan bu acıklı hikâye ilk bakışta dram filmlerini andırsa da, peşinen söyleyelim, mutlu sonla bitiyor. Zaten dökülen gözyaşları, hasretten ziyade vuslatla ilgili. Önol ailesinin evinde müjdeli haberle başlayan duygusal ortamın normale dönmesi epey zaman alıyor. Duygular yatışmaya başladığında sözler devreye giriyor. Üç aylıkken istemeyerek ayrıldığı kızına 13 yıl sonra, film sahnelerini aratmayan tesadüflerle kavuşan bir babanın öyküsü bu. Ayrıca, elindeki zıbını gösterip “Torunum koktuğu için yıllarca koynumda sakladım.” diyen Emel babaannenin dünyasına giriş. Birkaç eski fotoğraf, üzerinde ‘İstanbul’ yazan poşetle kızına Türk babasını anlatan Myanmarlı annenin macerası… İki ayrı dünyada iki aile; bugüne kadar yaşadıkları hüzün, ayrılık, gözyaşı ve çileden ibaret. Kavuşmak mı? İşte sürpriz burada; vuslat çok yakın.

İstanbul’da yaşayan Önol ailesi ile Myanmarlı Khin ailesinin yolları 1996’da kesişir. Denizci Salih Önol iş icabı gittiği Myanmar’da Wah wah (Deniz) Khin ile tanışır ve bir yıl içinde evlenip yuva kurar. İstanbul’da geçen bir yılın ardından, uzun iş seyahatlerinden dolayı çıkan anlaşmazlıklar çözülemeyince ayrılırlar. Wah wah, 3 aylık kızı Setenay’ı alıp memleketi Rangoon’a (Yangon) döner. Salih Bey, tam 7 yıl kızından haber alamaz. Zira eski eşiyle ilgili bildiği tüm adresler değişmiştir. Setenay 2002’de Myanmar’daki Türk okuluna (Uluslararası Ufuk Koleji) kaydolunca, İstanbul’daki Önol ailesine ‘kızınız bizde’ mesajı ulaşır.

Bu haber başta baba Salih Bey, Önol ailesinin dünyasını değiştirir. 7 yıl süren endişeli arayış, yerini hasret dolu günlere bırakır. Ve nihayet özlem bu hafta sona erecektir. Çünkü 13 yaşındaki Setenay, 26 Mayıs’ta başlayacak 8. Türkçe Olimpiyatları’nda okulunu temsil etmek üzere Türkiye’ye geliyor. Setenay, babası, babaannesi ve halası ile tanışacak, doğduğu şehri görecek. Baba Salih Önol (41), dört gözle kızının yolunu bekliyor: “Onu görünce yunus gibi üzerine atlayacağım. Kolları beni sarmasa da ben onu sarıp koklayacağım…” Setenay da heyecanla buluşma gününü bekliyor: “Türkiye’ye gideceğim için çok heyecanlıyım. Çok mutluyum. Babamı, babaannemi, halamı görmeyi çok istiyorum. Onlarla ilgili bende sadece birkaç eski fotoğraf vardı. Şimdi hepsiyle tanışacağım.”

Kızı da kendisi gibi babasız büyüdü

Her iki aileyi dinlediğinizde ortak noktalarının Setenay’dan ibaret olmadığını görüyorsunuz. Mesela Salih Bey henüz 2 yaşındayken, babası İsmet Bey’i, mide kanserinden kaybetmiş. Myanmarlı anne Wah wah’ın Deniz Kuvvetleri’nde görevli subay babası da mide kanserinden vefat etmiş. O da 15 yıldır kızı gibi babasız. Salih Bey’in geçen yıl evlendiği ikinci eşi Hatice Hanım ise annesiz büyümüş. “Setenay’ı en iyi ben anlarım.” diyor ve ekliyor: “Babam ile annem ben küçükken ayrıldı. Yıllarca annesiz yaşadım. Tam 35 yıl sonra kavuştum anneme. Setenay’ı benden iyi kim anlayabilir? Gelişini dört gözle bekliyoruz. Ben de annesi sayılırım. Ona doya doya sarılacağım.” Tesadüfler bunlarla sınırlı değil. Önol ailesi aslen Bursa Mustafakemalpaşalı; Setanay’a Myanmar’da sahip çıkan ve aileyle irtibatını sağlayan Türk okulunun müdürü Murat Küçükdüğenci de Mustafakemalpaşalı...

Salih Bey’in ‘ilk görüşte aşk’ı yaşadığı Wah wah Hanım’la evliliği maceralı başlamış. Çünkü askerî rejimle yönetilen ülkede bir subay kızına talip olmuş: “Yıl 1996. Kocaeli gemisinde üçüncü makinistim. Myanmar’a götürmek üzere İskenderun’dan demir yükledik. Aslında seferden önce işi bırakmak için dilekçe verdim. İkinci mühendis Ergün Palaz, bana sormadan dilekçemi yırtmış. ‘Bu son seferi birlikte yapalım’ dedi. Sevdiğim bir ağabeyimdi, kıramadım. Beni zorla götürdüler bir bakıma. Yolculuk 22 gün sürdü. Haziran-temmuz ayıydı. Rangoon’da 5 ay boyunca demirli kaldık. Wah wah’la o zaman tanıştık.”

O günlerde Myanmar’da yabancılara karşı büyük ilgi varmış: “Yükü indirmek bayağı uzun sürdü. Bu arada gemi tayfasıyla Rangoon’u geziyorduk. Bir seferinde arkadaşlarla balık yemeye gittik. İşte eski eşimi ilk o balık restoranında gördüm. Arkadaşlığımız ilerledi, birbirimizi sevdik. Telefonla anneme durumu anlattım, karşı çıkmadı. Türkiye’ye dönme vakti geldiğinde ona, evleneceğimize dair söz verdim. Geldikten sonra hemen Myanmar’a dönmek için girişimde bulundum. İlk denemede vize problemi çıktı, Atatürk Havalimanı’ndan döndüm. Üç ay sonra, ikinci denemede Tayland üzerinden Myanmar’a girebildim. Allah yardım etti; dilini, kültürünü bilmediğim bir ülkede evlendim. Dönüş yolunda o sırada Tayland Büyükelçiliği’nde görevli Fırat Sunel çok yardımcı oldu. Bütün evraklarımızı hazırladı, evini açtı. Sunel’i hâlâ hayırla anarım.”

Wah wah Hanım, Salih Bey’le bir ortak arkadaş vesilesiyle tanıştıklarını anlatıyor. O da ilk buluştukları balık restoranını unutmuyor: “Salih Bey kız kardeşimin kocasıyla arkadaş olmuştu. Bu vesile ile sık sık görüşüyorduk. Birbirimizi tanıdık, sevdik ve evlendik.”

Salih Bey, eski eşinin ailesiyle ilgili şu bilgileri veriyor. “Wah wah’ın annesi Burmalı Müslüman, babası Taylandlı Budist’ti. Üçü kız, biri erkek dört kardeşlerdi. Ablası kuaför, abisi terziydi. Kendisi ev kızıydı. Küçük kız kardeşi de daha sonra akademisyen oldu.” Nikâhın ardından Türkiye’ye dönen çiçeği burnunda çift 4-5 ay İstanbul’un tadını çıkarır. Salih Bey göreve (deniz seyahati) çıkmaz, eşini gezdirir. İlk sıkıntı balayı döneminden sonra başlar. Eşinin uzun sefere çıkacağını öğrenen Wah wah, buna razı olmaz. Salih Bey’e göre, evliliğin 1,5 yılda bitmesinin en büyük sebebi bu: “İstanbul’a gelince işimi bırakmamı istedi. Oysa ben işi bırakma sözü vermemiştim. Ben Ortaköy Deniz Lisesi’nde makine üzerine okudum. Denizcilikten başka bildiğim yok. Yeni bir işe girmem zordu yani.” Wah wah’a göre ise tatsızlıkların sebebi kayınvalidesi ile yaşadığı uyum sorunu: “Eşim uzun seyahatlere çıktığında kayınvalidemle kavga ederdik. Geçinemedik.”

Bir yıl sonra dünyaya gelen kızları ailedeki sorunları dindiremez. “Kızım olunca durumlar düzelir dedim, ama olmadı.” diyor Salih Bey ve şöyle devam ediyor: “Setanay 10 Haziran’da dünyaya geldi; 3 ay sonra da Türkiye’den ayrıldı.” İsminin anlamını soruyoruz: “O doğduğunda ben Yemen seferindeydim. Annemin çalıştığı şirkette Setenay isimli bir çocuk tanımıştık. 18 yaşlarındayken, ‘kızım olursa adını Setenay koyacağım’ derdim anneme. Yemen’den evi aradığımda kızımın adı konmuştu bile. ‘Parlak ay’ anlamına geliyor.”

Anlaşmazlıklar geçimsizliğe dönüşünce çaresiz ayrılırlar. Mahkeme 3 aylık Setenay’ı annesine verir. Baba ve babaanne yüreğine taş basıp gönderir Setenay’ı: “İsteseydim gitmesine engel olabilirdim; ama bunu yapmadım. Wah wah, kızımıza ve kendine kıyabilirdi. Bunu bir kere hissettirdi bize. Biletlerini alıp, ODTÜ mezunu Myanmarlı bir arkadaşımla gönderdim. İşte o günden beri kızımı bağrıma basamadım, özlemiyle yandım. Derdimi kimseye anlatamadım. Rahatlamak için sahile gidip haykırdım çoğu zaman.”

Kızıyla birlikte ülkesine dönen Wah wah için de günler kolay geçmez. Setenay büyüdükçe babasının yanında olmadığını fark eder. Anne, kızının sorularına cevap vermekte zorlanır. Önce kardeşinin kocasına ‘baba’ dedirtir. Gerçeği, yani babasının bir Türk olduğunu ise 6 yaşına girdiğinde söyler. Wah wah Hanım, yaşananlara rağmen Salih Bey ve Türkler hakkında hep iyi şeyler söyler: “Çok iyi insanlar. Benim kocam da çok iyi biri. Myanmar’da yine Türkler sahip çıktı bize. Türk okulu ve öğretmenleri benim yeni ailem oldu. Artık kızımın geleceğinden endişe etmiyorum.”

Önol ailesi de Türk okulunu minnetle anıyor. Onların ağzından da Wah wah Hanım hakkında olumsuz kelime çıkmıyor. İki çocuğunu babasız büyüten babaanne Emel Hanım, yaşananları ‘takdir-i ilahî’ diye özetliyor. Torununun okuyabilmesi için duayı dilinden eksik etmemiş: “Üç ay koynumda yatırdığım yavrumu anmadığım tek gün geçmedi. Zıbını ve ‘ondan kalan parça’ diye sakladığım göbeğiyle avundum hep. Gece gündüz onları kokladım. Göndermeseydik annesi hem onu hem kendisini öldürebilirdi. Onu annesinden ayırmak vicdanımıza sığmazdı.”

“Türk Okulu İkinci Babası Oldu”

Eski eşi ve kızı Myanmar’a döndükten sonra uzun yıllar irtibat sağlayamamış Salih Bey. 7 yaşına gelen Setenay’ın yolu ülkede açılan Türk okulu ile kesişince irtibat sağlanır. Türk öğretmenler anne ile kızının dünyasını değiştirir. Her iki aileyi mesut eden kesişmeyi Ufuk Türk Okulları Müdürü Murat Küçükdüğenci’den dinliyoruz: “Ailenin hikâyesini bilen ve Türkiye’de okumuş Myanmarlı bir iş adamı okulumuzu duyunca Setenay’ı alıp getirdi. ‘Bu kızın babası Türk, ailesinin maddi durumu iyi değil, ona sahip çıkın’ dedi. Araştırdık, gerçekten durumları kötüydü. Annesi okumasını çok istiyordu. Bu bizi çok etkiledi ve burslu olarak kabul ettik. Setenay, ana sınıfından itibaren okulumuzda. Zeki ve başarılı bir öğrenci. Bizler onu seviyoruz o da bizi seviyor.”

Murat Bey, Setenay’ın babasıyla irtibatı olmadığını öğrenince kolları sıvar. Uzun uğraşlar sonunda İstanbul’daki Önol ailesine telefonla ulaşır. Kızlarının Türk okulunda okuduğunu, öğretmenlerin ona Türkçe öğretmeye başladığını bildirir. Salih Önol ise Murat Bey’le kurulan ilk teması şöyle anlatıyor: “Gemideydim. ABD’den aldığımız buğdayı İskenderun’a taşıyorduk. Akdeniz’e henüz girmiştik ki, cep telefonum çaldı. Annem arıyordu. ‘Dualarımız kabul oldu’ dedi. ‘Murat Küçükdüğenci diye biri arıyor Burma’dan, Setenay’ı bulmuş. Öğretmeniymiş, telefonunu aldım, kızımız iyiymiş’ dedi. Türk ve Burma kelimelerini duyunca dizlerim titredi, uzun süre ağladım. Sonra Murat Bey’i aradım, telefonda onunla ağlaştık. Kızım o zaman 8 yaşındaydı.”

Murat Bey, Türkiye’ye geldiğinde, Pendik’te yaşayan Önol ailesini ziyaret eder. Kızlarıyla ilgili bilgiler verir, hatta Setenay’ın karnelerini gösterir. O günden sonra Setenay’dan mektuplar, fotoğraflar gelmeye başlar.

Salih Bey’e kızından gelen mektupları soruyoruz. Hemen odasına gidiyor ve bir poşet dolusu mektupla dönüyor. Onu en çok mektuplardaki Türkçe ifadeler sevindirmiş: “Artık Türkçe biliyor. Telefonda Türkçe konuşabiliyoruz. 4-5 ayda bir mektup yazıyor. Özlemini, sevgisini anlatıyor. Resimler gönderiyor. Biz de ona yazdık. Mektuplara imkanımız oldukça harçlık koyduk. Şimdi yeri, yurdu belli. En büyük sevincimiz bu. Allah Türk okullarından, Murat Bey’den razı olsun. Bu okullar onun manevi babası, abisi, dayısı, amcası...”

Setenay okula başladığında o güne kadar geçirdiği zor şartların etkisini üzerinde taşıyordur. Mutsuz bir çocuktur. Ancak Türk öğretmenlerin ilgisi Setenay’ı yeniden hayata bağlar. Spor öğretmeni Ömer Çelik, Setenay’ın her geçen gün daha mutlu bir çocuğa dönüştüğünü anlatıyor: “Tüm öğretmenler onunla yakından ilgilendi. Her geçen gün yüzü daha fazla gülmeye başladı. Artık Myanmar’ı Türkçe Olimpiyatları’nda temsil edecek kadar dilimizi konuşabiliyor. Dersleri de iyi. Çok güzel keman çalıyor. İleride önemli mevkilere geleceğini düşünüyoruz. Setenay, Türk-Myanmar dostluğunun köprülerinden biri olacak.”

Türk okulunun yanı sıra Kimse Yok mu Derneği de yardımlarını esirgememiş dul anne ve kızından. Wah wah Hanım, yardımlardan minnetle bahsediyor: “Myanmar’a döndükten sonra çok zor günler geçirdim. Türk okulunun idarecileri bizimle çok ilgilendi. Kızımı okula aldılar, kıyafetlerini, tüm araç gereçlerini verdiler. Hatta para da verdiler. Zor günlerimde en büyük desteğim Türk öğretmenlerdi. Onlar artık benim ailem gibi. Sayelerinde kendimi daha güçlü hissediyorum.”

“Babamla Konuştuğum Gece, Gözüme Uyku Girmedi”

10 Haziran’da 13. yaşını babasıyla kutlamaya hazırlanan Setenay, okulundan övgüyle bahsediyor: “Burada olduğum için çok mutluyum. Bütün eğitim masraflarımı karşılıyorlar. Babamla telefonda görüştürüyorlar. İlk kez geçen yıl konuştuk babamla, mutluluktan günlerce gözüme uyku girmedi.”

Setenay, öğretmenlerinden bahsederken gözleri parlıyor: “Türk öğretmenler çok kibar, çok cana yakın, cömert ve mutlu insanlar. Aynı zamanda çok yoğunlar. Hep bizim için çalışıyorlar.” İleride fen bilgisi öğretmeni olmak istiyor Setenay: “Çünkü öğretmenler insanlara yol gösterir. Buradaki öğretmenlerim gibi ben de ileride ihtiyacı olanlara yardımcı olmak istiyorum.”

Setenay yüksek öğrenimini Türkiye’de yapmayı planlıyor. Baba Salih Bey kızının Türkiye’de okumasını çok istiyor. İkinci eşi Hatice Hanım “Ona burada sahip çıkarız.” diyor. Annesi Wah wah Hanım da kızı için iyi olacaksa Türkiye’de yaşamasına karşı olmadığını vurguluyor. Tek isteği Türk hocalarıyla bağının kopmaması.

Önol ailesi iki bayramı bir arada yaşayacak şimdi. Hem 13 yıldır görmedikleri kızları geliyor, hem de o kız Türkçe Olimpiyatları’nda ülkesini temsil edecek. Salih Bey, Setenay’ı hatırlattığı için olimpiyatları gözyaşları içinde seyrettiklerini; ancak bu sefer farklı olacağını aktarıyor: “Çifte bayram yaşatacak bize. Kader bizi bir noktada buluşturdu. Biz yıllarca okuması için dua ettik. Annem de bir enstrüman çalmasını istiyordu. Olimpiyatlarda keman çalacak, sevincimiz katlanarak arttı. Yatıyorum kalkıyorum hep o anı düşünüyorum. ‘Sen ne biçim babasın’ demesine de hazırlandım. Çünkü maddi manevi hiç bir şey yapamadık. Elimizdeki tek şey duaydı. Dualarımız kabul oldu. Allah onu Türklerle karşılaştırdı. Bu mucize gibi bir şey.”

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları Basına Tanıtıldı

İlk kez Medya buluşmasında gösterilen 8.Uluslararası Türkçe olimpiyatları için hazırlanan tanıtım fimi izleyenlerden tam not aldı.

TÜRKÇEDER Medya Koordinatörü Halit Soylu, WOW Otel'de düzenlen toplantı ile Türkçe Olimpiyatları hakkında basını bilgilendirdi. Olimpiyatların açılış törenine iş ve medya dünyasının önemli isimlerinin davet edileceğini belirten Soylu, "Dolmabahçe Sarayı'ndaki lansmanda 150 kadar öğrenci bir sahne performansı sergileyecekler. Aynı zamanda Dolmabahçe Sarayı'nda havai fişek gösterisi olacak. Bununla birlikte 8. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'na başlamış olacağız. Sonrasında çocuklar Ankara Kızılcahamam Asya Termal'de konaklayacaklar. Orda Türkiye'ye gelen 750 öğrencinin elemeleri yapılacak. Bu öğrenciler 10 bin öğrenci arasından kendi ülkelerinden seçilip gelmiş. Dereceye giren öğrencilere değişik yerlerde ödül töreni ile ödülleri takdim edilecek. 26 Mayıs Dolmabahçe açılışından sonra, 29-30 Mayıs tarihlerinde Ankara Altınpark'ta kültür şöleni olacak. Kültür şöleni 120 ayrı ülkeden gelen öğrenciler kendi kültürlerini, yemeklerini, kıyafetlerini tanıtacağı stantların olduğu Altınpark kültür şöleni gerçekleşecek." ifadelerini kullandı.

Türk kültürü ile alakalı oyunlarla çocuklara yarışma programı da düzenleyeceklerini ifade eden Soylu, "28 Mayıs günü bütün basın mensuplarını Kızılcahamam' a davet edeceğiz. Burada olimpiyata katılan bütün çocukları medyanın görme fırsatı olacak. Bursa'da 31 Mayıs günü halk oyunları finali olacak. Bursa buna çok iyi hazırlanmış. Her tarafta Türkçe Olimpiyatları'nın afişleri, balonları bulunuyor. Yerel kanallar canlı yayın yapacak. 1 Haziran'da şarkı finali Ataköy Sinan Erdem Spor Salonu'nda gerçekleşecek. Şarkı finalinde geçen yıl Oktay Kaynarca, Ebru Gündeş, Fatih Kısaparmak gibi juri üyeleri vardı. Bu yıl yine çok renkli juri üyeleri olacak. Ali Taran da juri üyesi olacak. Ali Taran da olimpiyatların reklam filmini çekiyor. 3 Haziran'da Konya'da şiir finali gerçekleşecek. Bursa ve Konya, İstanbul ve Ankara dışında 10 büyükşehirde daha etkinlikler olacak."

Türkçe Olimpiyatları'nın ödül töreni programına geçen yıl Başbakan Erdoğan'ın katıldığını hatırlatan Soylu, bu yıl da Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül'e resmi davetlerin yapıldığını belirtti. Ödül töreninin 5 Haziran'da Ankara'da Arena Spor Salonu'nda yapılacağını ifade eden Soylu, "Ödül töreni programı haricinde diğer 10 il için 60 kişilik bir turne grubu oluşturuldu. Bu turne grubu bu şehirlerde etkinlik yapacak. 5 Haziran'daki ödül töreninden sonra 8 Haziran'da bütün öğrencilerle birlikte olabileceğimiz bir boğaz turu yapmayı planlıyoruz. Oraya da basın mensuplarımızı davet edeceğiz. 9 Haziran'da yine İstanbul'da Sinan Erdem Spor Salonu'nda bir program olacak" diye konuştu.

Türkçe Olimpiyatları Dergisi

2003 yılından bu yana gerçekleştirilen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları ‘nın da artık yayınlanan bir dergisi var.

Türkçe Olimpiyatları adıyla ilki bu yıl yayınlanan dergi 123 sayfadan oluşuyor. Türkiye’de bir milyon adet basılacak olan derginin ilk sayısında Türkiye’nin tanınmış yüzleri ile yapılmış birçok ropörtaj yer alıyor.

TBMM Millî Eğitim Komisyonu Başkanı Prof.Dr. Mehmet Sağlam, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, sanatçılar Fatih Kısaparmak, Serdar Ortaç, Deniz Arcak, Oktay Kaynarca, ünlü Ana Haber Bülteni Sunucusu Mehmet Ali Birand, Türk futbolunun efsane oyuncularından Hakan Şükür’ün röportajlarının yayınlandığı dergide ünlü tarihçi Prof.Dr. Kemal Karpat, Prof. Dr. Naci Bostancı , Ahmet Turan Alkan, Dr. M.Ali Kılıçbay ‘ın makaleleri de yer alıyor.

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010

Türkçe Olimpiyatları Reklam Filmi Yönetmen Ali Taran

"Ne zaman başlayacak?" diye iple çektiğimiz büyük organizasyona sadece 11 gün kaldı...

Uluslararası Türkçe Olimpiyatı başlıyor... Hazırlıklar tamamlanmak üzere... Olimpiyat'ın tanıtım filmini reklamcılık dünyasının ünlü ismi Ali Taran hazırlıyor... Reklam filmi tanınmış simaları biraraya getirdi.

Dört gözle beklenen uluslararası Türkçe Olimpiyatının başlamasına artık sayılı günler başladı... Şimdilerde olimpiyatla ilgili hummalı bir çalışma var. Onun çok önemli bir parçası da büyük organizasyonu anlatan reklam filmi...

Bütün Türkiye'nin yakından tanıdığı isim, Ali Taran'ın tasarladığı reklam filminin çekimleri başladı.

:arrow: http://www.samanyoluhaber.com/h_416885_ ... video.html

"Aynı dili konuşuyoruz" sloganı reklam filminin ana teması...

Sevgi dostluk, barış, ve kardeşlik temaları işlenecek filmde ünlü yüzler her bir kıtayı temsil eden çocuk yüzleriyle bütünleşecek...

Tanıtım filminde rol alan çocuklar da, bir hayli heyecanlıydı...

Türkçe Olimpiyatına, 120 ülkeden 750 öğrenci katılacak... Olimpiyatta ilk gün 26 Mayıs, büyük törense 5 Haziran'da...

Resim


Videoyu Sitene Ekle Daha Fazla Video İçin Tıklayın

14 Mayıs 2010 Cuma

Türkçe Olimpiyatları Heyecanı Bişkek'te Yaşandı

Türkçe Olimpiyatları Heyecanı Bişkek'te Yaşandı

Türkiye'de bu yıl sekizincisi düzenlenecek olan Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'na gidecek Kırgızistan finalistleri belirlendi. Bişkek'te gerçekleştirilen ön elemeler, halktan büyük ilgi gördü.

Uluslararası Sebat Eğitim Kurumları tarafından organize edilen ve Bişkek'te gerçekleşen final seçmeleri Milli Filarmoni Gösteri Merkez'inde gerçekleştirildi. Kırgızistan'da bu yıl sekizinci defa düzenlenen Türkçe Olimpiyatları Finaline 100 civarında genç katılma hakkı kazandı. Anadili Türkçe olan ve Anadili Türkçe olmayan kategorileri altında mücadele veren yarışmacıların performansları eğitim, sanat, bilim ve siyaset camiasından oluşan jüri üyeleri tarafından değerlendirdi.

Her yıl Türkiye'de düzenlenen Türkçe Olimpiyatları'na adeta provası niteliğinde olan ve her geçen gün daha büyük ilgi ile takip edilen finale Uluslararası Sebat Eğitim Kurumları Başkanı Orhan İnandı'nın yanı sıra Kırgızistan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Abdurraşid Akıncan, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Süleyman Demirel, RTÜK Üyesi Prof. Dr. Hasan Fendoğlu, Devlet Personel Başkanı Mehmet Tekinaslan, Devlet Demir Yolları Genel Müdür Yardımcısı Osman Demir, Türkiye'nin Ticaret Başmüşaviri Behzat Erten, Türkiye'nin Eğitim Müşaviri Nazmi Bozoğlan, Kültür Müşaviri Nafiz Şahin Kırgızistan Manas Üniversitesi Rektör Vekili Sebahattin Balcı, Türkiye'den gelen 300'ü aşkın misafir ve Kırgızistan'da bulunan çok sayıda davetli katıldı.

"Kırgızistan Sevgi Diliyle Buluşuyor" adı altında düzenlenen olimpiyatlara ülke genelinden çok sayıda da öğrenci iştirak etti.

Törende konuşan Sebat Eğitim Kurumları Başkanı Orhan İnandı, Türkiye'den gelerek programa iştirak eden misafirlere, Kırgız devlet yetkililerine ve ülkede yaşayan Türk vatandaşlarına teşekkür etti. 1992 yılından bu yana Kırgızistan'da eğitim faaliyetleri yaptıklarını söyleyen İnandı "Anavatan Türkiye'nin Atayurdu Kırgızistan'a vefa borcunu yerine getirmekten mutluluk duyuyoruz. Bize faaliyetlerimizde bize destek veren Kırgız devleti yetkililerine ve bize güvenerek çocuklarını teslim eden velilere çok teşekkür ediyorum. Türkçe'nin sevgi dili olduğunun en güzel delili bu salondakiler ve bu salondaki atmosferdir. Güzel Türkçemiz binlerce kilometre öteden gelen misafirlerimizle bizleri ve Kırgız kardeşlerimizi buluşturdu." dedi.

Daha sonra konuşma yapan Kırgızistan Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Abdurraşid Akıncan "Böyle bir organizasyona katılmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Türkçe Olimpiyatları'na da başlangıç tarihi olan 2003 yılından itibaren katılan öğrencilerimizin başarılarından haberdarız. Bu yılda aynı başarıların devamını bekliyor ve bu organizasyonu tertip eden ve emeği geçen herkese teşekkür ederim." dedi.

Kırgız Öğrenciden Kemençe Gösterisi

Aylar süren sıkı çalışmaların sonucunda, bölgesel ön elemelerden başarı ile geçen Kırgız öğrenciler, hazırladığı şiir ve şarkı ile seyircilere birkaç saatlik Türk dili ziyafeti yaşattı.

Türkçenin güzelliğini ortaya koyan şarkı, şiir ve gösteriler ile jürilerin önüne çıkan yarışmacılar, vatan özleminden memleketin güzelliğine, baba hasretinden dostluğun önemine kadar birçok konuya değindi. Okudukları şiir ve şarkılar ile salondaki misafirleri yer yer ağlatan, yer yer güldüren yarışmacılar, arkadaşları, öğretmenleri ve izleyiciler tarafından yoğun alkışlar ile karşılandı.

Tokmok Erkek Lisesi öğrencisi Azat Canıbekov'un sahnede hem kemençe çalması hem de "Ben Seni Sevdiğimi" şarkısını söylemesi izleyicilerden büyük alkış aldı.

Türk Öğrenciden Komuz Şovu

Ödül törenin de Kırgız kültürünün vazgeçilmez çalgısı komuz gösterisi de vardı. Komuz çalgısında seyircilerin en fazla ilgisini çeken ise Talas Erkek Lisesi öğrencilerinden Umut Çeliktaş'ın Kırgızlara taş çıkartacak kadar güzel şekilde komuz çalmasıydı. Umut'un komuz çalması misafirler tarafından büyük ilgi gördü.

Gülfem'den Kırgızca şarkı

Bişkek Ayçürök Kız Lisesi öğrencisi Gülfem Koca ise son günlerin Kırgızca meşhur şarkısı 'Altın Enem' şarkısını söylemesi Kırgız yetkililerden büyük alkış aldı. Heyecanın had safhaya ulaştığı yarışmanın sonucunda ise derece alan yarışmacıların adları açıklandı. Aruke Uran Kızı "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiiri ile birinciliği alırken, Manas Haldarov da Türkiye'de Kırgızistan'ı "Sensin Gülüm" şarkısı ile temsil edecek.

(CİHAN)

8.Uluslarası Türkçe Olimpiyatları 2010